MECBURİYET

Onca sıkışmışlığın arasında hızlıca atan nabzımla irkilerek pencereye doğru ilerlerdim. Perdeden süzülen ışığın odama girmesine izin verdim. Aldığım her nefes biriken hayatıma darbe üstüne darbe indiriyordu. Hayat sessizce çalıyordu benden. Yüzümü, gülüşümü, ömrümü... Kısık sesle üzülmek, engelleyemiyordu gözyaşımın gelmesini. Titrek ve ıslak parmaklarımın rengi bile değişmeye başlıyordu. Gözlerimi çevreleyen ince çizgiler belirginleşmeye, göz kapaklarım ise sertleşmeye başlamıştı. Gündüzü yaşamayan can, bütün geceyi merhamet dileyerek geçirmeye başlıyordu.Değişen ses telleri, beyazlaşan saçlar, çürümeye mahkûm edilen bir hayat. Nasıl öfkeliyse artık, ruh kendini yumruklamaya başlar. Karşı koyulamayan gerçeklere boyun eğer. Daralan göğüs kafesime ne kadar havayı çeksem de fayda etmiyor. Huzursuzluğun bedene sinmesi de geç olmadı. Endişeyle ve çaresizce beklemek... Derin derin acı hissederek sonu beklemek.Her an korkuyla ilerleyen bir saat taşıyorum bileğimde. Birbirimize bakmaktan utandığım bir de umudum var, etrafı kocaman sis gölgeleriyle çevrelenmiş. Sağa sola kaçışırken sürekli kendini yerde bulan bir ben. Ne olacağı belirsiz bir kadere incecik bir iple bağlı ben.Her şey olabildiğince berrak iken bu ağır vazifeleri yüklenmek mecburiyet olsa gerek.Kendimden geçen bir hayatı durdurma gücünü göremiyorum kendimde. "Daha vakit var" cümlesi bile kurulmuyor artık.

Gökyüzü gitgide siyahlaşıyor. Önce mecburiyet bağlıyor insanı, sonra ise hayat, umut ve sevinç terk ediyor insanı. Soluk bakışlar etrafa anlam yükleyemiyor. Susmak çoğu şeyi katlıyor. Bir parça can çekişmesi bir daha yutkunmaya sebep oluyor.Nerde o özgür, o canlı, o gülen gözler?Her gün bana hayran bakan aynalar nerde?Zorlamak için savaşmam gerekecek. Fakat ne o güç ne de o irade kaldı geriye. Kalem tutan parmaklar bir daha yazmamak üzere hareketsizce duruyor.

Eklemlerime kadar ağrı hissetmesem belki biraz daha dayanabilirdim. Tabaka tabaka ezilmişlik… Bir o kadar da kanatan çırpınışlar.Cümlelerim her ne kadar kendini gizleyerek bir şeyler anlatmaya çalışsa da mecburiyet gerçeğinin üstü bir türlü örtülemiyor. Yani bir daha toprak kokmayacak. Tek gerçek: Mecburiyet.

Şehmus Yardımcı