MANAV ALİ – Emrah Korkmaz
Çok uzun zaman sonra evden çıkmaya karar vermiştim. Yaklaşık iki veya üç ay oldu, tam hatırlamıyorum. Kendimden ve herkesten kaçıp eve sığınmıştım. Dört duvar içinde çokça zaman geçmişti. Bu süre zarfında çay ve sigara eşlik etmişti bana. Baze de sevdiğim kitaplar. Ama en çok çay ve sigara. Evden çıktığımda saat on civarıydı. Hava soğuktu, üstelik yağmur da yağabilirdi. Fakat ben yine de çıkmıştım evden. Üstümü kalın giyinmiştim. Eski bir dosttan kalma kürke benzeyen bir montum vardı. İçi tüylü tüylü. Sıcak tutardı, kapşonu da vardı. Başıma geçirdim mi yağmur da yağsa banamısın demezdi.
Kapıdan çıktığımda komşumuz Hüsnü beyi gördüm. Şık bir takım vardı üstünde. Selam verdi. Yeğenimin sünnet düğünü var oraya gidiyorum, acelem var dedi uzaklaştı hemen. Kapı eşiğinde bekledim bir süre. Nefes aldım uzun uzun. Sanki temiz havaya, dışarıya yabancı gibiydim. Yıllarca hücrede kalmış da dışarıya yeni adımını atmış bir mahkumdum adeta. Sağa sola bakınıp yürüdüm biraz. Karşıdan bir başka komşumuz olan Hüseyin amcayı gördüm. O da selam verdi. Başka hiç bir şey konuşmadan yanımdan geçti gitti. Nerelerdeydin, hiç görünmüyorsun demesini bekliyordum ama hiç bir şey demeden gitti. Biraz tuhafıma gitti bu durum. Zira Hüseyin amca ile az buçuk muhabbetimiz vardı. En azından halimi hatırımı sorardı diye bekledim. Kim bilir belki bir derdi vardır diye düşündüm ve yürümeye devam ettim.
Bir süre sonra bir kalabalık göründü köşedeki manav dükkanının önünde. Merak edip ben de gittim. Ahali konuşup duruyordu ama ben pek bir şey anlamıyordum. Sokuldum iyice aralarına, can kulağıyla dinlemeye başladım. Meğer bizim manav Ali'yi gece öldürmüşler. Herkes çok şaşkındı. Ben de çok şaşırdım. İyi adamdı manav Ali. Yıllardır mahallemizin manavıydı. Kimseye bir kötülük ettiğini ya da birinin kalbini kırdığını duymamıştım. Hatta mahallede fakir fukaralara yardım ettiğini, sebze meyvesini verdiğini çok defa kendi gözlerimle gördüm. Büyük bir şok yaşamıştım esasında. İyi insanlar böyle kahpece ölmemeli diye düşündüm.
Çok duramadım orada. Uzun bir süre evde kalmış, dışarı çıkmamıştım. Çıktığım ilk günde daha iyi şeyler olur diye düşünmüştüm halbuki. Ama hiç de düşündüğüm şeyler olmamış mahallemizin temiz yüzlü manavı öldürümüştü. Orada durmaya karar verdim. Ne olacağını merak etmiştim doğrusu. Polis ve savcı tahkikat yapıyordu. Herkes farklı şeyler söylüyordu ama yine de herkes bir konuda hemfikirdi. Manav Ali iyi bir adamdı.
Çok sonra meftayı kaldırıp götürdüler. Polisler de gitti. Herkes dağılmaya başladı. Ben de tekrar yürümeye koyuldum. O kadar çok yürüdüm ki neredeyse şehrin tamamını gezdim. Aklımda manav Ali var. Hiç yakıştıramadım da ölümü ona. Bir yandan da üç günlük dünya diyorum kendi kendime. İnsanın başına her şey gelebilir. Bir ara yorulduğumu farkettim. Hem de canım sigara içmek istedi. Köşede bir kaldırımda oturdum. Yaktım sigaramı içmeye başladım. Çay da olsa güzel olurdu aslında ama nerede bulacam çayı diye düşünürken yanımda gençten bir oğlan dikildi. "Abi kaldırım soğuk, gel istersen sandalye vereyim öyle otur, çay da var içersen dedi." Sanki Allah beni duymuş da dileğimi yerine getirmiş gibi mutlu oldum. Doğruldum dediği yere geçip oturdum. Bir marangoz dükkanıydı burası. Ama kimse yoktu içeride. Hiç ses de gelmiyordu. Sıcacık bir çay getirdi oğlan bana.
Mehmetmiş oğlanın adı. Bir de yakışıklı ki sormayın. "Ne yapıyorsun Mehmet dedim burada."
"Çalışıyorum abi burada, ekmek parası işte çoluk çocuk evde ekmek bekler".
Şaşırmıştım çoluk çocuk deyince. Kendisi hala çocuk zaten. Yaşı yirmi bir yirmi iki var yok.
"Sen evli misin Mehmet" dedim"?
"Evet abi üç oğlum var ellerinde öper dedi"
Daha çok şaşırmıştım. Gencecik oğlan, evli, üstelik üç de çocuğu var. Ben ise kırk yaşında, evliğin, çocuk yapmanın, onları büyütmenin ne kadar zor şeyler olduğunu düşünüyordum. Sonra Mehmet bir çay daha getirdi bana. Kendi de aldı bir çay oturdu yanıma. Anlatmaya başladı hikayesini.
" Abi dedi. Ben lisede okurken Mehtap'a aşık oldum. Mehtap benim hanım olur. Br gün okuldan çıkıp yürürken Mehtap'ın abisi bizi gördü. Bizi görünce sanki kan beynine sıçramıştı adeta. Mehtap da çok korktu. Ben de çok korktum ama belli etmemeye çalışıyorum. Serde erkeklik var. Sevdiğim kızın yanında cesur olmaya çalışıyorum. Bağırdı, çağırdı, kızdı bize. Bir ara Mehtap'a tokat atacaktı ki ben hemen önüne geçtim. Mehtap'ın gözündeki korkuyu gördüm. O an ne yapacağımı düşünemedim. Biz ciddiyiz evlenceğiz dedim. O ara ne olduysa birden yumuşadı adam. O zaman başka dedi, gelip isteyin Allah'ın izniyle... Esasında hikaye çok uzun ama böyle işte. Abisi bizi sokakta gördü ,ondan sonra da evlendik."
Şaşırmıştım. Hem de çok. Böyle şeyler de varmış demekki. Demekki insanın başına her şey gelebilirmiş. Sonra kalktım oradan. Şaşkın ve yorgundum. Üstelik manav Ali'nin ölümü de oldukça üzmüştü beni. Keşke çıkmasaydım evden diye düşündüm. Çayım ve sigaramla birlikte dört duvarın içinde bir şeyler bilmeden, duymadan yaşamak daha cazip geldi. Yürüdüm eve doğru. Çok uzaklaşmıştım evden. Yağmur da yağmaya başlamıştı hafiften ama yine de yürüdüm. Uzun bir vakit sonra eve yaklaştım. Manav Ali'nin dükkanın önünden geçmek istedim anlamsız bir şekilde. İçimde tuhaf duygular var. Üzüntü daha ağır basıyor tabi. Dükkanın önüne gelince birkaç kişin toplandığını gördüm .
Gittim ben de yanlarına. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Neden öldürülmüş diye sordum yaşça diğerlerinde büyük duran birine. Meğer polismiş sorduğum kişi. "İyi insan dediğiniz manav Ali çocuk kaçırıp dilendiren biriymiş dedi". Üstümden kaynar sular döküldü sanki." Nasıl dedim, bizim manav Ali mi? Emin misiniz dedim". "Evet dedi, köylük yerlere gidip küçük çocukları kaçırıp dilendiriyormuş. Yirmiden fazla çocuğu kurtardık bugün. Çocuklardan birinin babası izini sürmüş de bulmuş bunu. Bulunca da vurmuş, öldürmüş."