Köy Enstitülerini Anlatan Önemli Kitaplar

Kendisi de bir köylü çocuğu olan eğitimci İsmail Hakkı Tonguç, Köy Enstitüsü sisteminin hem kuramcısı hem de kurucusu olmuştur. Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan tarafından İlköğretim Genel Müdür Vekilliği’ne getirilmiş, sonraki Bakan Hasan Ali Yücel de onun bu girişimlerine sahip çıkmıştır. Hazırlıkları 1935’te başlatılıp 1937’de denemesine girişilen enstitüler, 1940’ta yasal bir zemine oturtulur. 27 Ocak 1954’te ise köy enstitüleri bütünüyle öğretmen okullarına dönüştürülerek kapatılırlar.

Yaşar Kemal, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü aldığı 4 Aralık 2008’de şunları söyler: “Biz, Cumhuriyet çağının sanatçıları, romancılar, şairler, ressamlar, kendi kültürümüze, dilimize dönmeyi öğrendik. Tercüme bürosunun çevirdiği dünya klasikleri ile yetiştik. Halk evlerinin, Köy Enstitüleri’nin kuruluşları bize yardım etti. O Köy Enstitüleri ki, gelecekte dünyamızı gerçek insanlığa kavuşturacak tek eğitim düzenidir.” Köy Enstitüleri’ni anlatan birçok kitap yazılmıştır, listemize hepsini almamız imkansız.

1. Pakize Türkoğlu (1927 – ), Tonguç ve Enstitüleri, 1997

Pakize Türkoğlu, kendisi de köy enstitüsü mezunu. Başından sonuna kadar tanıklık ettiği bu eğitim seferberliğini belgeler ve fotoğraflar eşliğinde kitabında anlatıyor. 1998’de bu kitabıyla Türkiye İş Bankası Toplum ve İnsan Bilimleri Büyük Ödülü’nü aldı.

“Köy enstitülerinin temelinde yatan iş eğitiminin önemli bir yönü eğitimin kaynak sorununu en aza indirme işleviydi. Bu süreçte önemli bir uygulama da açılacak olan köy enstitülerinin ihtiyaç duyduğu binaların, diğer köy enstitüsü öğrencileri tarafından inşa edilmesi oldu. Böylece halkın geleneksel davranışı olan imece geleneği, köy enstitülerinde bir dayanışma örneği olarak önemli katkı sağladı.” (Tonguç ve Enstitüleri)

2. Talip Apaydın (1926 – 2014), Köy Enstitüsü Yılları, 1967

Toplumcu gerçekçi yazarlar kuşağının önemli kalemi, köy edebiyatının temsilcilerinden Talip Apaydın “Bu kitabı, Tonguç Baba’nın saygıdeğer hatırasına sunuyorum. Son görüşmemizde, enstitüye nasıl girdiniz, nasıl okudunuz, bu duruma nasıl geldiniz, biriniz bunu anlatın demişti. Geç de olsa ben bu görevi yerine getiriyorum” notuyla sunduğu kitabında enstitü yıllarını anlatıyor.

“Köy enstitülü kızlar için söylenenler, onlara edilen iftiralar, halk oyunda belki en yıkıcı, en etkili propaganda oldu. Kızla erkeğin aynı okulda okuması, aynı elbiseyi giymesi, yan yana çalışması, birlikte yiyip içmesi, el ele tutuşup halay çekmesi, kafası hep kötüye çalışan softayı çıldırttı; hayalinde olmadık sahneler kudurttu ve halka zehir saçtırdı.(…) Oysa o köylü Fatma’lar, Ayşe’ler, Kezban’lar nasıl da okuyup adam olma çabası içindeydiler. Bin yıldır ezilmiş, hakları çiğnenmiş, Anadolu kadınının onurunu kurtarmak çabasındaydılar.(…) Çoğu yalınayak, şalvarla, kir pas içinde gelir, bir iki yıl içinde enstitünün çalışma temposuna girer, kafasını, elini kolunu işlettikçe açılır, uyanır ve değerlerini ortaya koymaya başlardı. Dikiş dikerlerdi, örgü örerlerdi, halı dokurlardı, inşaatlarda harç, tuğla taşırlardı, tarım derslerinde toprak beller, domates toplar, reçel yaparlardı. Nazlanmadan, yüzlerini ekşitmeden, erkek arkadaşlarından hiç geri kalmadan, Anadolu kadınının dayanıklılığı, ciddiyeti, içinde büyük bir gayretle çalışırlardı.” (Köy Enstitüsü Yılları)

3. Fakir Baykurt (1929 – 1999), Unutulmaz Köy Enstitüleri, 1997

Bir köy enstitülü olan Fakir Baykurt’un anılarını ve köy enstitüsü tartışmalarını topladığı Unutulmaz Köy Enstitüleri kitabı Baykurt’un benzersiz dilini, düş gücünü ve yaşananları göstermesi açısından tarihi bir belge niteliği taşıyor. Fakir Baykurt, köy enstitülerini hiç unutamamış. Kitaplarında, konferanslarında, konuşmalarında ve çeşitli yazılarında hep anlatmıştır.

“Köy enstitülerinin yerine açılan İmam Hatip okullarından elli yıldır bir tek yazar, şair çıkmadı. Çünkü bu okullarda eski yöntemlere göre, ezbercilik esasına dayanan öğretim yapılıyor. Köy enstitülerinde ise biz dersleri tartışarak, deney, gezi ve gözlem yaparak öğreniyorduk. Enstitünün yönetimine katılıyorduk. Her hafta sonu toplanıp yönetimi ve birbirimizi eleştiriyorduk.”

4. Mehmet Başaran (1926 – 2015), Köy Enstitüleri – Özgürleşme Eylemi, 1990

Köy edebiyatının usta ismi, şiirin yanı sıra çok sayıda esere imza atan Mehmet Başaran da köy enstitülerinin ışığında yetişmiş bir edebiyatçıdır. Köy enstitüleri konusunda yazdığı birçok kitabı bulunmaktadır. İsmail Hakkı Tonguç, köyün içine kanımızı iliğimizi akıtmadıkça, aydınların mezar taşları köylerin yanıbaşına dikilmedikçe inancıyla savaşmış bir devrimcidir. 1957’de Bedri Rahmi’ye gönderdiği mektupta şöyle der: “Okuma yazma bilmezliğin doğurduğu kötülüklerin bu milleti ne duruma soktuğunu görmeyenler, sefaletin derecesini kestiremezler. Buna karşılık en basit anlamda bir ilköğretim kavuşanların, gözleri açılmış körler gibi dünyayı bütün güzellikleriyle görmeye başlamaları, yedeksiz yürüyecek hale gelmeleri azımsanacak bir nimet midir?

5. Mahmut Makal (1930 – ), Köy Enstitüleri ve Ötesi, 2008

Köy edebiyatı akımının ilk ürünlerinden biri olan Bizim Köy’ün yazarı Mahmut Makal henüz 18 yaşında bir köy öğretmeni iken Varlık Dergisi’ne gönderdiği notların derlenmesiyle oluşan eseri, alışılmış edebiyat çizgilerinin dışında, kendine özgü üslubuyla dikkat çekmiştir. Bir köy enstitülü Makal’a göre “Köy enstitülerinde okuma ve boyun eğmeme alışkanlığı öğretilmiş ve başarı sağlanmıştır.”

“Birden enstitünün her yanında ve türlü işlerde arılar gibi çalışma başlardı. Dersliklerde ve açık havada ders yapanların deney ve incelemeleri, tartışmaları. Başka bir yerde yapılan müzik dersi ve kulağa gelen mandolin, akordeon sesleri… Demircilik, dülgerlik, biçki ­dikiş işliklerinde çalışmalar… Yeni yapılan bir yapıda duyulan rende, keser ve çekiç sesler birbirini kovalar. Ötede kazma, kürek, balyoz ve kaldıraçlarıyla taş ocağında çalışanlar. Toprağı sulayanlar, fidanları temizleyenler, danaları, kuzuları güdenler. Bulgur kaynatan, süt sağanlar… At arabası ya da kamyonlarla taş, kum, kireç taşıyanlar. Motor, hızar gibi makinelerin başında çalışan öğrenci kümeleri…”

6. Can Dündar (1961 – ), Köy Enstitüleri, 2000

Yarım kalmış eğitim devrimini, köy enstitülerini usta gazeteci Can Dündar önce belgesel haline getirdi ve daha sonra da kitaplaştırdı. Dündar kitapta köy enstitüleri gerçeğini tanıklar, belgeler ve fotoğraflarla yansıtıyor.

“40 kişiydiler. Hepsi yoksul köylü çocuklarıydı. Aralarında hiç kız yoktu. Eskişehir’e kimi ana babasıyla kimi yalnız geldi. İlkokulu bitirdikten sonra, “Çifteler’e öğretmen okulu açılıyor,” diye duymuş, babalarının zar zor topladığı 30 lirayı kayıt için verip soluğu Eskişehir’de almışlardı. 5 yıl orada okuyacak, öğrenecek ve köylerine öğretmen olarak geri döneceklerdi. Hızla büyüyecek bir eğitim ordusunun ilk neferleri olduklarından haberleri yoktu. 1937 yılıydı. Yoksulluk diz boyuydu.”

7. Sabahattin Eyüboğlu (1908 – 1973), Köy Enstitüleri Üzerine, 1979

“Anadolu’nun tarihi, halkımızın tarihidir” diyen, bilgiyle, bilinçle Anadolu’yu kucaklayan Sabahattin Eyüboğlu köy enstitülerini anlatıyor kitabında. O yıllarda Orhan Veli, Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne ara sıra gelirlermiş. Yayınladığı Yaprak Dergisi’nde enstitüleri yıkanlara karşı çıkmıştır. Bu tutumunu Destan Gibi şiirine de yansımıştır.

Arifiye!
Şoför durdu, Enstitü Mektebi, dedi.
Süleyman Edip Bey müdürün adı.
Bir yol da burada duralım;
Ellerinde nasır, yüzlerinde nur,
Yarına ümitle yürüyenlere
Bir selam uçuralım.
Orhan Veli

“Ders ev yapmanın, ağaç dikmenin, hastalıklarla savaşın, toprağını tanımanın, hayvanı, makineyi kullanmanın, kooperatifi idare etmenin ta kendisi olacak, hayat ve kültür bir arada kazanılacaktı. Bu da Avrupa’da çoktan doğmuş bir fikir olmakla beraber dünyanın pek az yerinde ve derslerin pek azında uygulanma sahası bulabilmiştir. İş eğitimi ilkesinin karşısında bir yandan ana babanın, toplumun eski okula alışkanlığı, bir yandan da bilimi ve sanatı gündelik ihtiyaçlardan, yaşanan gerçekten ayıran bir öz kültür, bir zaman ve mekan dışı kültür anlayışı çıkıyordu. Bir işe yaramak çoçuklar için en büyük saadet olduğu halde, nice büyükler okulda temizleme işinin bile büyüklere para ile yaptırılmasını çocukların lehine sanırlar. İşe yarayan bilgi onlarca asaleti kaybeder…”

8. İsmail Hakkı Tonguç (1893 – 1960), Canlandırılacak Köy, 1939

Köy enstitülerinin kurucusu bir eğitim devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç’un mimarlarından olduğu aydınlanma devriminin eğitim anlayışının ve kurumlarının ülke koşullarına ne denli uygun ve yararlı olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor.

“Köy, işten kaçan, nefret eden pasif öğretmene değil, işi seven, ona sarılan, iş vasıtasıyla yurdu şenlendirecek olan canlı, hareketli öğretmene muhtaçtır. Yeni öğretmenler, bireyleri iş içinde yoğura yoğura, sakinleri saadet denizinde yüzen bir vatan yaratmalıdır. Yurt, yoksul insanların değil, varlıklı ve mesut insanların yurdu haline gelmeli; onun her tarafından neşe, sağlık ve bahtiyarlık fışkırmalıdır. Bu ülküye yaklaşmanın ana şartlarından biri, köye iş yapmasını bilen öğretmeni ve iş araçlarını sokmaktır.”

9. Fay Kirby (1926 – 1990), Türkiye’de Köy Enstitüleri, 1962

Kirby’nin, 1960 yılında Columbia Üniversitesi’ne doktora tezi olarak sunduğu The Village Institute Movement of Turkey: An Educational Mobilization For Social Change başlıklı tezi, yazarın 1951-1954 yılları arasında Türkiye’de köy enstitülerinde yaptığı çalışmaların ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Fay Kirby, 1962 yılında önce İzmir’e, sonra da Ankara’ya yerleşmiştir. Kitap, enstitülerle ilgili en kapsamlı, özgün çalışmalardan biridir.

“Her iki yöntemden hangisi olursa olsun spor, müzik çalışmaları, bireysel çalışmalar, edebiyat ve sahne etkinlikleri ve benzeri etkinlikler, öğleden sonra ile akşam yemeği arasındaki, kümelerin tartışmalı okuma toplantıları arasında yapılırdı. Bu küme toplantıları , alışılagelmiş ders çalışma etkinliğinden bambaşkaydı. Burada önemli bir yapıt yüksek sesle okunur, tartışılır, sorular sorulur, günün konuları üzerinde düşünce alışverişi yapılırdı.. Akşam yemeğinden sonra bir ders çalışma süresi verilir ve günlük program genel olarak 21.30 ya da 22.00’da sona ererdi. Yönetici öğrenciler ve öğretmenler tüm öğrencileri yatırılırdı. Genel olarak bir öğrenci yangın vb. gibi tehlikelere karşı nöbetçi kalırdı.”

10. Hürrem Arman (1909 – 1989), Piramidin Tabanı, Köy Enstitüleri ve Tonguç, 1969

Köy enstitülerinde kurucu, müdür ve yönetici olarak çalışan Hürrem Arman’ın iki ciltlik Piramidin Tabanı, Köy Enstitüleri ve Tonguç kitabının önsözünde “Bu kitabın ikinci bölümünde yaşamımın en mutlu dönemi olan köy enstitülerinin kuruluş ve uygulamalarına ait gözlem ve izlenimlerim verilmektedir. Özellikle Tonguç’u tanımak, düzene rağmen her yönüyle onun öncülüğünde yürütülen köy enstitüleri örgütü içinde, emekçi yığınlar ve onların çocuklarıyla bulunmak, onlarla beraber doğaya ve direnç gösteren sömürücülere karşı savaşa girmek, bu insanca mutluluğun nedenleridir.” der.

“Eğitmen adayları ve öğrenciler durumu gerçekten yeni öğreniyorlardı. Ayrılma kararında olanların yakın bir arkadaşları ağlayarak sıradan ayrıldı. Bu yaptıklarının yanlış olduğunu, bir gün daha kalarak beraberce konuşmalarını, ondan sonra kesin karar vermelerini söyledi. Üç çocuk, bütün arkadaşları ile kucaklaşıp öpüştüler, eğitmen adaylarının, öğretmenlerinin ellerini öptüler. Son olarak biz de sarıldık, öpüştük. Herkesin gözü yaşlıydı. Çocukların çoğu ayrılanlarla beraber hıçkırıyorlardı. Beş-altı çocuk Vakfıkebir’e kadar onları uğurlamak için izin aldı. Hemen odama kaçtım, hücrelerimden birkaçının eksildiği duygusu içindeydim…. Birkaç saat sonra bir çocuk heyecan ve sevinçle odama daldı: Müdürüm, Hüsnü’ler döndüler, vazgeçtiler, gitmeyecekler, dedi… Bir iki saat içinde üzüntüden gerçek bir sevince dönüşün bayramını yaşadık.”

Kaynak
Anadolu’da Aydınlanma Hareketinin Doğuşu: Köy EnstitüleriKöy Enstitüleri Üzerine Bir DenemeKöy Enstitülerinde Türkçe Öğretimi