Koridor
Dr. Tolga Alver
Hava aniden bozdu. Şehrin tüm telaşı yerini önce kaçışmaya sonra suskunluğa bıraktı. Demek ki bunca kalabalığı dindirmek için bir fırtınanın çıkması gerekiyordu. İnsanlar evlerine sığındığında bütün hırslar da yok oluyordu. İnsan ne zaman kendine ait olmayanı almak için evinden çıktıysa o zaman bütün kavgalar başlamıştı. Herkes evindeyken kendine yetebilirdi çünkü. Sıcak bir oda, bir yudum içecek, bir yumuşak koltuk…
İki kardeş o gün evde tüm gün birlikte yaşamak zorunda kaldı. Aynı anne babadan dünyaya gelip farklı yaşamların peşinde olan insanlara kardeş denirdi. İnsan ne kadar büyürse o kadar çok kardeşinden uzaklaşırdı. Bir süre sessizce birbirlerine baktılar. Daha ilk dakikadan canları sıkılmıştı. Ev denilen yerde gündüz nasıl geçirilirdi ki? Sonra büyük olanı küçük olana manasız bir laf attı.
- Havalar ne kadar da kötü gidiyor bu sıralar?
- Tıkıldık kaldık buraya.
- Hatırlıyor musun, babam böyle fırtınalı havalarda tüm fişleri prizden çıkarırdı.
- Hatırlamaz mıyım, çok sevdiği televizyonu bile izlemezdi.
- Bir de evin en güvenli yerine geçip otururdu.
- Sahi, nereye otururdu?
- Koridora…
- Hay Allah, hatırladım. Bir de bakır çaydanlığı vardı. Kocaman bir demlik çay demlerdi.
- Annem derdi ki babanızın bir travması var bu yüzden böyle davranıyor.
- Her şimşek çaktığında nasıl da korkardı kocaman adam!
- Ne olmuştu acaba, neden hiç sormadık?
- Bilmem. Küçüktük. Küçükken insan daha büyük sorular soruyor.
- Fırtına dinmeyecek, ne dersin biz de bir çay demleyip koridora oturalım mı?
- Gerçekten mi?
- Çok ciddiyim.
- Tamam o zaman sen çay demle. Ben de tüm fişleri prizden çıkarayım.
- Anlaştık.
Birbirine yabancılaşmış iki insanı ancak mazi bir araya getirebilirdi. Büyük kardeş, kardeşine mazisiyle yaklaşmıştı. Neden sonra birinin telefonu çaldı. Diğerinin o an suratı asıldı.
- Telefonları da kapatalım.
- Şey, peki. Bunca zaman sonra bu sakinliğe ihtiyacımız var bence de.
- Hem sana söylemek istediğim bir şey var.
- Sahi mi? Tüm hazırlık bu yüzden olmasın?
- Aslında değildi. Fakat annemden babamdan konu açılınca aklıma geldi bu mesele.
- Bak şimdi merak ettim.
Çay demlendi. İki kardeş koridora bir yolluk serdi. Mazide olan ne varsa bugüne taşındı. Sanki yanlarında anne ve babaları da oturuyordu.
- Babam öleli epey zaman oldu.
- Bazen onları hiç yokmuşlar gibi düşünüyorum. Bir anlık hayatlarımıza girdiler ve sonra kuş olup uçtular.
- Sen çok ufaktın.
- Onlar öldükten sonra sen bir yatılı okula gittin. Bana teyzem baktı.
- İki yabancı olduk birbirimize.
- Şimdi de öyle değil miyiz? Aynı şehirde çalışmıyor olsak burada beraber yaşar mıydık?
- Burası annemizin babamızın evi. Ne olursa olsun günün sonunda buraya dönecektik.
- Ya sonrası? Bundan sonra ne olacak?
- Bundan sonrası yok. Bugün sana bunu söyleyecektim.
- Anlamıyorum dediklerini.
- Sen çok küçüktün, o zaman da anlamıyordun olan biteni. Teyzem sana annem gibi baktı, büyüttü. Peki ya ben?
- Sen de yanımıza gelebilirdin!
- Beni çağıran mı oldu? Sokak köpekleri gibi yaşadım. Önce lisede sonra üniversitede kimsesiz kaldım yurt köşelerinde. En çok da bayram sabahlarında kimsesizdim. Yurttan el ayak çekilirdi. Bir güvenlik bir de ben kalırdık.
- Teyzem senin gelmek istemediğini söyledi bana her seferinde.
- Güldürme beni. Kim lanet yalnızlığında boğulmak ister ki? Ama şimdi hepsi bitti! Bu ev benim artık. Anneme babama ait olan her şeyi ben aldım. Davayı kazandım. Teyzem denilen kadından sonsuza dek kurtuldum.
- Ne söylemeye çalışıyorsun?
- Bitti diyorum. Fırtına dinince def olup gideceksin bu evden. Senden de kirli mazimden de kurtulacağım.
- Fakat ben sana ne yaptım? Üstelik bütün mal mülkte benim de hakkım var.
- Yok! Yasal olarak her şey benim üzerime artık.
- Bütün bunlara ne gerek vardı? Birbirimizi bile unutmuştuk aynı evde. Neden bütün bu intikam, kin?
- Nedeni yok! Ben böyle istiyorum, böyle olacak!
Demlenen çaylar soğumuştu. Fırtınanın sesi tüm şehri sarmalamıştı. Koridora karanlık çöktü. Dünyadan bağını koparmış iki kardeş o karanlıkta göz göze geldi. Bir şeyler olacaktı. Kötü şeyler…
Bir zaman sonra fırtına dindi. Önce şehre bir sakinlik çöktü. Ardından kalabalık telaşlar sokaklara indi. İki kardeşin evinin önünde polisler vardı. Telsiz sesleri etrafa yayılıyor, komşular daha önce seslerini bile duymadığı iki kardeşin akıbetini seyrediyordu. Tutanak tutuldu: “Kabil, Habil’i öldürdü.”