Kız Fatma ve Kurtuluş Savaşı- Emine Güllüoğlu Romanı
Yurdu yıkandı tertemiz kanla.
Yükselmiş görünce şerefle şanla
Önünde diz çöküp boyun eğdiler.
Alınan duyumlara göre Fransızlarda da yiyecek ve su sıkıntısı baş göstermeye başlamıştı.
Ancak İsviçreli Dr. Fischer, Fransızların bulundukları binalardaki gizli kuyuları göstererek Fransızları susuz kalmaktan kurtarmıştı.
Aşiret kuvvetleri ve çetelerle birlikte genel bir taarruz kararlaştırıldı. Fransızların işgali altındaki Mahmud Nedim Efendi ve Şişko’nun evine hücum edilecekti. 4 Mart günü Siverek’ten Urfa’ya getirilen topların desteğiyle en etkili taarruzu başlatıldı. Bir Fransız subayının “Türkler yarın da aynı şiddetle hücuma devam ederlerse dayanamayız. Geceyi büyük bir korku içerisinde geçirdik” dediği saldırıda, topların irca yayı kırıldığı için işgal altındaki binalar yeterince ateş altına alınamamıştı. Muharebe disiplinsizliği yüzünden Urfalılar büyük kayıplar vermiş 82 kişi şehit olmuş ama Fransızlarda iyicene köşeye sıkışmıştı. Bu olaylardan sonra Fransızlara bir kesin uyarı verilmişti.
Gerek Wilson ilkelerine ve gerekse Mondros Mütareke namesi hükümlerine aykırı olarak memleketi sebepsiz işgalinizi şiddetle ret ve protesto eder ve kısa bir müddet içinde bulunduğunuz yeri boşaltmadığınız takdirde zorla savaşılarak çıkartılmanız yoluna gidileceğinden, bu suretle akacak kanların sorumluluğu tamamen size ait olacaktır.” Erzakları tükenen cephanelikleri azaldığı için zaten panik yaşayan Fransızlar bu kesin uyarı ile tamamen dağılmışlardı.
Yakalanan bir Fransız casusunun üzerinde çıkan notta, Fransızların erzak bakımından son derece sıkıntılı oldukları öğreniliyordu. Ertesi gün, erzak elde etmek için şehre karşı hücum düzenleyen Fransızlar, çetelerin ateşiyle karşılaşınca ve geri çekilmişlerdi.
Nisan ayı başlarında, bekledikleri yardımdan ümitlerini kesen Fransızların erzakları bitmiş, cephanelikleri iyicene azalmış olduğundan Urfa’yı boşaltmayı düşünür olmuşlardı. Ancak öyle bir formül bulunmalıydı ki, Urfa’yı “Fransa’nın şerefine uygun” bir şekilde boşaltmalıydılar. Bu durum karşısında durmaları mümkün değil. Yapılacak herhangi bir saldırı karşısında dayanmaları mümkün değildi. Ne savaşacak güçleri nede cephanelikleri kalmıştı. Kaçış yolları aramaya çalışan Fransız komutanı
Sajor Hacı Mustafa ya bir adamını gönderip ( Urfa halkına ulaşım kolaylığı sağlamak için bir Hanım kızın burnundaki hızmasını satarak yaptırdığı) Hızmalı köprüde buluşmayı teklif etti. Amacı Hacı Mustafa ya bir teneke altını rüşvet olarak teklif edip paçayı kurtarmaktı. Ama bu emeline ulaşamadı. Çünkü Hacı Mustafa teklifini reddetmişti. Şehir Urfa çetelerinin Allah, Allah sesleriyle inliyordu. Fransızlar güçlerini yavaş, yavaş yitiriyorlardı. Durumu kötüye giden
Sajor Hacı Mustafa ya buluşmak için ikinci bir teklif gönderdi. İsviçreli Dr. Fischer, bu görevi üstlenip Ermenilerin açlığını ileri sürerek Fransızların Urfa’yı tahliye için görüşebileceklerini şartlarla beraber mutasarrıflığa bildirdi. Sonradan Ali Saip Köprüsü adı verilen Millet Köprüsünde Belediye Reisi Hacı Mustafa ve Ali Saip Ursavaş ile tekrar buluştular. Sajor Hacı Mustafa ya biz silahlarımızı size teslim etmeyeceğiz silah ve cephanemizi taşıyacak kadar deve ve bizi koruması için birde jandarma verin güvenliğimizi sağlayın bizde yarın sabah ( 11 Nisan 1920 ) Urfa yı tek ederiz. Böylece antlaşma sağlanır.
Anlaşma şartları
1-Ermenilerin hayatlarına bir zarar verilmemesi
2. Amerikalıların hayatlarının ve mallarının korunması
3. Urfa’da ölen Fransızların mezarına saygı gösterilmesi.
4. Carablus’a kadar ağırlıkların taşınması için 60 deve ve 25 yük arabasının verilmesi.
5. 17 Şubat’ta esir edilen Fransız askerlerinin geri verilmesi.
6. Urfa eşrafından 10 kişinin Carablus’a kadar kendilerine eşlik etmesi.
7. Dr. Fischer hastanesinden bulunup taşınması mümkün olmayan yaralıların hayatlarının korunması.
8. Fransız kuvvetlerinin gidecekleri yere kadar güvendiklerinin korunması.
9. Savaşmaya derhal son verilmesi.
10. Düzenlenecek andlaşma hükümlerinin bir taraftan işgal kumandanı, diğer taraftan mutasarrıf, belediye reisi ve Kuva-yı Milliye kumandanınca imza edilip onaylanması
Diğer şartlar kabul edilmekle birlikte, 6.maddedeki “eşraftan 10 kişi” yerine Teğmen Ömer İzzet Efendi (Durakbaşı) komutasında 10 jandarma eri refakatçi olarak verildi.
Sajor un istedikleri verilir. Kendi canlarını kurtarmak için Fransızların antlaşma yaptıklarını duyan Ermeni başkan beşliyan duyduklarına inanamaz. Gerçeği öğrenmek için Hacı Mustafa‘nın yanına gelir. Hacı Mustafa “Beşliyan sen Ermen biz Müslüman’ız ve yıllardır bir arada yaşıyoruz yarın Fransızlar gitti mi siz yine bizimle kalacaksınız. Bizim tarafımız dururken neden onlarla birlik oldunuz. Deyince Fransızların gideceğini duyan Beşliyan şok olmuştur. Yerinden fırlayarak bir o yana bir bu yana gidip gelmeye başlar. Duyduklarına inanmak istemez. Fransızlar kendilerine bu kalleşliği yapamazdı.
Hacı Mustafa,
ya işte Beşliyan yine baş başa kalacağız deyince beşliyan, Hacı Mustafa’ya,
can güvenliğimizi sağlarsan sana bütün gerçekleri anlatırım diyen Beşliyan, Hacı Mustafa’dan can güvenliği sözü aldıktan sonra sajoru ihbar eder. “Fransızları çember içine aldınız. Sajor un ne cephanesi ne de yiyeceği kaldı. Amacı burada sağ selim gidip yiyecek ve silah temin ettikten sonra ikinci bir kuvvetle Urfa ya geri dönmektir. Amacı buradaki bütün Müslümanları öldürmektir. Bunu duyan Hacı Mustafa ve arkadaşları hemen o gece bir plan yaparlar. Bütün aşiretler savaş için çağırılmıştı. Molla zade Mahmut hapishanenin kilidini kırarak bütün mahkûmları savaşmaları için Salı vermişti Kurtuluşu için herkes tek yürek olmuştu. 10 Nisan’ı 11 Nisan’a bağlayan yarı gece Fransız kuvvetleri, Hastane ve Hızmalı Köprü yolunu izleyerek iki koldan Suruç yönüne doğru yola çıkmışlar. Sabah saatlerinde akabe tarafından silah sesleri gelmeye başladığında bir terslik olduğu anlaşılmıştı. Bütün mahaleli akın akın çift kubbeye doğru gidiyordu. Akabe boğazında ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Etraf toz duman içindeydi. Sonradan amcamdan öğrendiğimize göre Fransız kuvvetlerini arkadan izleyen Teğmen Halil Münir Efendi’den Ali Saip Bey’e şu raporu göndermi.
“Düşman öncüsü, bilhassa öncüde bulunan Ermenilerin yolda rastladıkları aşiretlere ve bilhassa yol üzerindeki köylülere ateş etmeleri üzerine Şebeke Boğazı’nda şiddetli bir çatışma başladı. Kumandan, Fransız kuvvetlerine savaş düzeni aldırdı. Bize karşı da ateş etmeye başladılar.
Çeteler,
kaçmaya çalışırken sağa sola ateş eden Fransızları şebekede sıkıştırırlar. Çok kanlı bir savaş olur. Gökyüzü toz bulutlarıyla kaplanmıştı. Akabe boğazı tozdan görünmüyordu. Kurşun sesleri, toz duman biri birine karışmıştı. Herkes korku ve endişe içindeydi. Eline kazma kürek odun sopa ne bulduysa alan erkekler akabeye doğru koşar adım gidiyorlardı. Erkek doğmadığım için ikinci kez kendi kendime hayıflanmıştım. İçim içime sığmıyordu orada olabilmek çetelerle savaşmak için neler vermezdim. Gökyüzüne yükselen Toz bulutlarıyla birlikte kadınların feryatları, figanları ve havaya açılan eller yapılan dualar da gökyüzüne yükseliyordu barut kokuları da dört bir yanı sarmıştı. Heyecanlı bekleyiş bir ömür kadar uzun gelmişti. Çok geçmeden duyulan zafer atışları savaşın kazanıldığını işaret ediyordu. Islık ve zılgıt sesleri zaferin işaretiydi.
Kolumu salladım toprak oynadı
Kara taş içinde çete kaynadı.
Yaşasın Urfalılar teslim olmadı
Dı yeri yeri, yeri kumandanlarım yürü
Çetelerin gidiyor ön sıra yürü.
Tırfındır hastane karşıma karşı
Zalım Fransızın bomba atışı
Urfa çetelerinin süngü takışı
Dı yeri yeri, yeri kumandanlarım yürü
Çetelerin gidiyor dönmüyor geri
Fransızın başında kırmızı fesler
Atılyor bombalar gelmiyor sesler.
Ruhları çekilmiş kalmış kafesler
Dı yeri yeri, yeri kumandanlarım yürü
Çetelerin gidiyor ön sıra yürü.
Büyük bir zayiat veren Fransızların komutanı sajor başta olmak üzere üst düzey kumandanlar öldürülmüş. Yüz Fransız askeri teslim olmak zorunda kalmışlardı O gün Urfalılar tarihe destanlar yazdılar. Düşman bayrağını indirip yerine rengini kanımızdan alan şanlı Türk bayrağını astılar. Urfa’nın kurtuluş haberini alan kadınlar sevinçlerini zılgıtlar çalarak göstermişlerdir. Allah, Allah sesleri kadınların çaldıkları sevinç zılgıtları yeri göğü inletiyordu. Çünkü o gün esaret zincirlerini kırmış özgürlüklerine kavuşmuşlardı. Kadını, erkeği, çoluk çocuğu, yaşlısı, genci herkes sokaklara dökülmüştü. Türkün iman gücünü tüm dünyaya bir kez daha göstermişlerdi. Bu ne büyük bir şerefti, bu ne büyük bir gururdu. Bütün evlerden gelen zılgıt sesleri gök yüzüne kadar yükseliyor Semalarda yankılanıyordu. 9 şubatta başlayan, 62 gün süren savaş 11 Nisan 1920 de Urfalıların zaferiyle son bulmuştu. Bu zafer kadınıyla erkeğiyle,, çoluğuyla çocuğuyla yaşlısıyla genciyle, eli silah tutan, eli sopa tutan bütün Urfalıların zaferiydi. Bu zafer bağrını, atılan kurşuna siper eden bu vatan için şehit olursam cenazemi ağıtlarla değil zılgıtlarla karşılayın diyen ailesiyle helalleşerek bu yola çıkan ilk şehit Ahmet Rastgeldinin zaferiydi. Düşmanın Fırat’ın ötesine geçmesini engelleyen, bölgede işgal edilen şehirlere cesaret veren Urfalıların zaferiydi Bu zafer birliğin beraberliğin ve Türkiye’nin zaferiydi. Ne demiş Memet Akif “vatan için ölmekse kaderim, o kaderin ellerinden öperim.” Bu zafer vatanları uğruna can veren şehitlerimizin zaferiydi.
Bütün şehir bayram yapıyordu. 11 Nisan 1920 Urfa düşman işgalinden kurtulmuştu.
Emine Güllüoğlu