Haftanın Türk Klasikleri Kitap Önerileri
Haftanın Türk Klasikleri kitaplarını sizler için seçtik. Keyifli okumalar.
İnce Memed-Yaşar Kemal
Otuz iki yıllık bir zaman diliminde yazılan İnce Memed dörtlüsü, düzene başkaldıran Memed'in ve insan ilişkileri, doğası ve renkleriyle Çukurova'nın öyküsüdür. Yaşar Kemal'in söyleyişiyle "içinde başkaldırma kurduyla doğmuş" bir insanın, "mecbur adam"ın romanı.
Abdi Ağa'nın zulmüyle köyünü terk etmek zorunda kalan Memed, Ağa'nın yeğeniyle evlendirilmek üzere olan Hatçe'yi kaçırır. Abdi Ağa'yı yaralayan, yeğenini de öldüren Memed eşkiya Deli Durdu'ya katılır, ancak kıyıcılığına katlanmadığı Deli Durdu'dan iki arkadaşıyla birlikte ayrılır. Memed, sıradan bir köy çocuğuyken, zulmedenler için eşkiyaya, köylüler içinse bir kurtarıcıya dönüşür.
İçimizdeki Şeytan- Sabahattin Ali
İçimizdeki Şeytan’ın Ömer, Macide ve Bedri’sinin bugün de aramızda olduklarını söylemek yanlış olmaz. Balıkesir’de kendi kendisini yetiştirmeyi bilmiş, gerçeği söylemekten caymayan Macide; Macide’ye rastlayana kadar alıştığı düşünmesiz, iradesiz ve bir avuç sahte aydının elinde savrulan yaşamında “şeytan”la ortaklığını ilan edip duran Ömer ve bu ikilinin imkânsız aşkının koruyuculuğuna soyunmuş, şefkatli, güvenilir dost Bedri. Kimi zaman dışarıdan kimi zaman içeriden konuşarak bir arada kalmaya çabalıyorlar. İçimizdeki Şeytan Ömer karakterinde dile gelen düşünüşler, savunmalar, kolaycı, tüketici ilişkiler sürdükçe tazeliğini koruyacak.
Mai ve Siyah- Halid Ziya Uşaklıgil
Günümüz Türkçesine Uyarlayan: Ali Faruk Ersöz
Halit Ziya, ustalık döneminin ilk romanı kabul edilen Mai ve Siyah’ta, dönemin basın dünyasını matbaacısından yayın yönetmenine, yazarından eleştirmenine özgün karakterlerle betimlerken, hikâyesini sızılı bir sevdayla bezemeyi de ihmal etmemiştir. Romanın trajik baş karakteri Ahmet Cemil’de, yazarın çeşitli memuriyetlerle yazarlık arasında gidip gelen ikili yaşantısı ve Edebiyat-ı Cedide topluluğunun bakış açısını bulmak mümkündür.
Halit Ziya Uşaklıgil (1867-1945) Tanınmış Uşakizade Ailesinin üyesi olarak çocukluğu İstanbul’da, ilk gençliği İzmir’de geçti. Eski tarzda Arapça ve Farsça öğrenim gördü. Aydın görüşlü babası Hacı Halil Efendi’nin elinden düşürmediği Hafız-ı Şirazî’nin Divan’ı ile Mevlânâ’nın Mesnevi’siyle yetişti. İstanbul’da yaşadığı yıllarda, Gedikpaşa’da Güllü Agop’un oyunlarını izleme fırsatı buldu. Özel Fransızca dersleri aldı. Yazı hayatı Avusturyalı Katolik rahiplerin yönettiği Mechitariste’de okurken başladı. On beşinde ilk yazısı yayımlandı. İzmir’de tanınan, Fransız edebiyatçı Auguste de Jaba onu Mechitariste’ye hazırlarken bir de roman çevirtti. Okuldan ayrıldığında ilk işi şair Tevfik Nevzat’la Nevruz adlı bir dergi çıkarmak oldu (1884). Ardından Hizmet gazetesini yayımladı. İzmir Rüştiyesi’nde Fransızca öğretmenliği, Osmanlı Bankası’nda çevirmenlik yaptı. 1893’te İstanbul’daki Reji İdaresi’nde başkâtipliğe ve II. Meşrutiyet’in ilanıyla reji komiserliğine getirildi. 1909’da İttihat ve Terakki’nin önerisiyle V. Mehmed’in mabeyn başkâtipliğine atandı. Darülfünun’da Batı edebiyatı ve estetik dersleri verdi. Siyasal görevlerle Fransa, Almanya ve Romanya’ya gitti. Bu yoğun çalışma hayatının içinde yazarlığını da ilerletti. 1896’da Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katılıp Servet-i Fünun’da kendisine büyük ün kazandıran romanlarını tefrika etmeye başladı. İlk büyük romanı Mai ve Siyah yayımlandığında büyük ses getirdi. Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar ve pek çok hikâyesi peş peşe geldi. 1901’de yazarlığı bıraktığını duyursa da II. Meşrutiyet’ten sonra yazmaya devam etti, ancak bu dönem yazdıklarını 1923’e kadar ortaya çıkarmadı. İlk romancılarımız Namık Kemal ve Ahmet Mithat olarak anılsa da edebiyatımız Halit Ziya ile çağdaş romanın gerçek örneklerine kavuşur.
On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi-Ahmet Hamdi Tanpınar
Türk edebiyatı tarihlerinin hiçbir zaman vazgeçilmeyecek olanı şüphesiz ki Ahmet Hamdi Tanpınar’ın On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi’dir. Bundan sonra da ne kadar edebiyat tarihi yazılırsa yazılsın, Tanpınar’ın verdiği hükümler kültürümüzdeki yerini koruyacak niteliktedir. Çünkü yazar sadece malzemeyi aktarmakla yetinmemiş, içinde yaşadığı ‘’devri anlamaya’’ ve anlatmaya çalışmıştır.
Uzun 19. yüzyıl olarak nitelendirilen Türk modernleşmesinin, aslında doğası gereği, edebi metinler üzerinden bir okumasını yapan yazar, Türk düşünce tarihinin meselelerini de masaya yatırmaktadır. Bu çerçevede siyasi olaylara paralel olarak, gazetenin yükselişi, roman ve şiirin aldığı yeni formlar Tanpınar’a has bir üslupla metnin içerisine dahil edilmektedir.
Markopaşa Yazıları Ve Ötekiler-Sabahattin Ali
Sabahattin Ali'nin "düşünür" ve "eleştirmen" yüzünü görmek için, onun dergilerde yayımlanmış yazılarını okumak gerek.
Öykü ve romanlarında bir anlatı ustası olduğunu kanıtlayan ve Türk edebiyatının klasikleri arasında yer alan Sabahattin Ali'nin gündeme ve sanata ilişkin yazıları, onunla yapılmış söyleşiler Hikmet Altınkaynak'ın derlemesiyle dergi sayfalarından sıyrılıp kitap boyutuna ulaşıyor.
Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç-Hüseyin Rahmi Gürpınar
Günümüz Türkçesine Uyarlayan: Ali Faruk Ersöz
Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç Hüseyin Rahmi’nin pek çok romanında olduğu gibi ikili bir yapılanma sergiler: Bir yanda eski İstanbul mahalle hayatını yansıtan ve temelde mahallenin kadınları arasında geçen konuşmalardan oluşan renkli tablolar, diğer yanda yazarın öykülediği olay. Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç güncelden nasıl ustaca yararlanılabileceğine dair renkli bir örnektir.
Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944) Dönemini ve çevresini romanlarında yaşatıp, genç yaşlarından itibaren geniş halk kitlelerince sevilerek okunmuş Hüseyin Rahmi, edebiyatımızın benzeri az bulunur şahsiyetlerindendir. Kitaplarında İstanbul yaşamının özel inanışları, toplumsal ve ekonomik eşitsizlikler, kadın erkek ilişkileri gibi konular halkın özgün konuşma biçimleri korunarak, çok defa gülünç, bazen hüzünlü olarak işlenir. Romanımıza “mahalli renk” ilk kez onunla girer. Yazarlık yaşamına 1883’te Tercüman-ı Hakikat gazetesinde başlar. 1896’da İkdam gazetesinde roman ve öyküleri tefrika edilirken üne kavuşur. Döneminin en çok okunan yazarı olur. Tüm kazancı yazarlıktan gelir. Bu sayede Heybeliada’da şimdi müze olan köşkünü alır. 1908 Meşrutiyet’inden sonra Ahmet Rasim’le Boşboğaz adında bir mizah gazetesi çıkarır. İlk soruşturmaya böylelikle uğrar. Gazetesi kapanır. İkinci kez Ben Deli miyim? romanıyla mahkemelik olacak ve yine beraat edecektir. Çoğu roman olmak üzere öykü, tiyatro, makale ve eleştiri türünde altmışın üzerinde kitabı bulunmaktadır. Yazarın seçme eserlerine Türk Edebiyatı Klasikleri Dizimizde yer vermeyi sürdüreceğiz.
İntibah-Namın Kemal
Günümüz Türkçesine Uyarlayan: Refik Durbaş
“İnsan vicdanındaki sırları, kalbin en gizli köşelerine ulaşmadıkça bulmak imkânsızdır…” Arka fonunu Osmanlı sosyal yaşamının oluşturduğu İntibah, İstanbul’un Çamlıca ve mesire yerlerinde geçer. Kalburüstü bir ailede, iyi bir eğitim ve terbiyeyle yetişen Ali Bey’in hayatı Mehpeyker adlı hafifmeşrep bir kadına âşık olmasıyla değişir. Maddi manevi yıkıma sürüklenen bu genç adamın iç dünyasını Namık Kemal, eski edebiyatımızla yeni edebiyat arasında köprü kurarak tahlil ediyor. Edebiyatımızın ilk edebi romanı kabul edilen İntibah’ı, Namık Kemal’in bilinmeyen Önsöz’üyle birlikte sunuyoruz.
Esir Şehrin İnsanları- Kemal Tahir
"Esir Şehir Üçlemesi" edebiyatımızın güçlü ve klasikleşmiş ismi Kemal Tahir' in başyapıtlarındandır. Her büyük ve klasik yapıt gibi, bir ya da birden çok problematiği mükemmel bir biçimde işleyen bu nehir roman dizisinin ilk kitabı olan "Esir Şehrin İnsanları" nda Kemal Tahir, Mütareke Dönemi Osmanlı aydınının ve İstanbul' unun destansı direnişinin ve mücadelesinin benzersiz bir fotoğrafını çekmektedir. Kurtuluş Savaşı öncesinin anlatıldığı pekçok roman yazılmıştır kuşkusuz, ama hiçbiri bu denli edebi ve ölümsüz olamamıştır.
Ateşten Gömlek- Halide Edip Adıvar
Ateşten Gömlek, cepheden, romanda anlatılan kişilerle omuz omuza yaşamış birinden gelen bir yapıt. Kurtuluş Savaşı’nın ateşten gömleğinin içinden çıkmış bir roman. Halide Edib Adıvar, her birini yakından tanıdığı roman kişilerini, yani silah arkadaşlarını içtenlikle, çağına ve yaşanan acı olaylara sorumlulukla tanıklık ederek anlatıyor. Bağımsızlık savaşımızı bütün gerçekliği ve canlılığıyla anlatan belki de en önemli roman, Ateşten Gömlek.
İhtilal ve isyan günlerinden beri koza, kurt, kelebek devirleri tetkik edilen mahlûkat gibi Sakarya silâh arkadaşlarımın "Ateşten Gömlek"te birkaç solgun aksini İstanbul, ihtilal ve ordu günlerinden alıp kâğıt üstüne koymaya çalıştım. İstediğim gibi olmadığı için silâh arkadaşlarımdan af dilemek isterdim. Bize onlar ilham ettiler.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu- Peyami Safa
Peyami Safa’nın şaheserlerinden Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Türk edebiyatında “insan ruhunun derinliklerinde ve labirentlerinde dolaşan ilk roman” olması ve hasta bir insanı ve onun psikolojisini ele alması bakımından önemli bir yere sahiptir. Birçok araştırmacı ve yazar tarafından Türk edebiyatında bir ilk kabul edilen Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Tanpınar dediği gibi, “acının ve ıstırabın yegâne kitabı” olarak hem kemiyet hem de keyfiyet bakımından başka hiçbir eser olmasa da Türk romanının var olduğuna delil gösterilebilecek kudrette bir eserdir. Romanın genç kahramanı, ayağındaki rahatsızlıktan kurtulabilmek için sayısız doktora görünür ve en nihayetinde havadar bir ortamda, stresten uzak bir istirahat dönemi geçirmesi gerektiğine ikna edilir. Ancak, gerek akrabaları olan bir Paşa’nın Erenköyü’ndeki köşkünde misafir kaldığı dönemde, gerekse kendi evi ve hastaneye gidiş gelişlerinde şuurunu adeta bir facia atmosferinde yoğurur. Peyami Safa’nın çocukluk ve gençlik dönemlerinden fazlasıyla izler taşıyan roman, hem umudu ve umutsuzluğu, hem de sevinci ve felaketi aynı sayfalara sığdırabilmiş olması bakımından insanın eşsiz bir tarifini sunuyor.