Hansel ve Gratel Güncesi

Hansel ve Gratel Güncesi Bizi attılar ormana; Hansel ve Gratel kardeşler gibi. Yabancı bir kaderin soğuk avuçlarına düştük. Fırın kapısı gıcırdadı, sonra kapandı ardımızdan— sanki bir lokma fazla yaşamayalım, var olmanın yükünü geri iade edelim diye. Hansel ile Gretel kırıntı bırakmıştı, bizimkilerse korkuydu: mideye inmeden buharlaştı. Dünya, unutulmuş bir Wi-Fi şifresi gibi önümüzde titredi. Oysa biz, bu terk edilişe sürülmüş absürt bir vetoyduk. İnatla yürüdük; bacaklarımız, kayıp yuvayı arayan kanla çalışan bir GPS gibi. Dönmek bir istek değil, kronik bir zorunluluktu. Karanlık Orman üzerimize çökerken, vergi dairesi memurlarının soğuk yüzleri gibi tutamaçsız, kaçınılmazdı. Sonra o ışık belirdi uzaktan— kurabiye evlerinden sızan sahte bir parıltı; Ultra HD bir umut. Melek sandıklarımız stok görsel çıktı, canavarlarsa geç saatte düşen bir “görüldü” bildirimi. Hepsi bizi tüketmek için pusuda, zorunlu bir sistem güncellemesi gibi. Çünkü fazlaydık; onlara benzemeyen, uyumsuz, dışarıda kalan. Ama döneceğiz. Bu bir hüzün değil— kronik bir kararlılık. Yuvayı yeniden kurmak için değil, yuvanın kalpte bıraktığı ağrıyı söküp atmak için. Telefon kulübesinin soğuk camında durmuş bekliyoruz; son jetonu atmaya bir saniye kala, dünya nefesini tutuyor. Bu his bir arıza mı? Bir virüs mü? Yoksa insan doğuyorsa bu derinlikle, bu katmanlı iç yapıyla, acıya pas rengi değdiğinde bile titreyerek… Bunun adı depresyon değil. Bu senin karakter mührün— sonradan edinilmiş bir yara değil, fabrika ayarın. Belki de acıyı sevme biçimimizdir bu. Hayatı keskinleştiren, dünyayı daha derin sevmeyi öğreten tuhaf bir sadakat. Şimdi bir sıra daha yürüyoruz. Hansel’le Gretel’in inatçı, yorgun ruhuyla soruyorum: Ev nerede usta? Ev, ormanın dibinde— kendi yalnızlığımızı kucakladığımız, absürt ve gürültülü bir sessizliğin tam ortasında. Ev, şu anda, bu satırları okurken aldığın nefeste.