Gurbet Köprüsü ve İnci Sokak

Gurbet Köprüsü ve İnci Sokak ​Takvimler doksanları gösterdiğinde, Kıtalar arasına gerilmiş bir nefes gibi, Dönüp gelmiştik kendi vatanımıza. ​Almanya’da biriktirilen her kuruş, Ankara'da İnci Sokak'tan bir kapı oldu. Hanımım, memuriyetin düz çizgilerinden geliyordu; Ben ise, toprağın zorluğunu bilirdim. Ankara'da birkaç gün kalıp oradan Akdeniz'e geçip deniz kenarında geçirecektik tatilimizi.Hanım demişti,"güneş almamız lazım kemik erimesine iyi gelir." ​Hanım bir yardımcı çağırtmış ilk gün  Evin tozunu aldırmıştı. Yemekler hazırlatmıştı. Kız kardeşimi ve yeğenlerimi de göreyim dedik gitmeden.  Mamak' tan iki minibüs değiştirerek gelmişler. Ayakkabılarını en dış kapıya çıkardılar,içeri aldım. Kardeşim,yeğenlerim üçü de koca koltukta yan yan sıkışmış oturdular sonra yemek masasına geçtik.Eşim özenle hazırladı sofrayı.Bir kız kardeşim kalmıştı ailemden hayatta. En iyi tabaklar çıkarıldı, özenle dizildi sofra. Yeğenlerim, utangaç bir fısıltıyla içtiler çorbayı, Ekmek kırıntısından küçülterek yediler.  Akşama kadar oturduk  sanki aramızdaki duvar kalksa eski ben olacaktım,sarılıp ağlaşacak  sonra da yine eski çocukluğumdaki yoksul ben olacaktım. Ayrılma vakti geldiğinde onlara aşağı kadar eşlik ettim.. Bir taksi çağırdım,kardeşimin eline biraz para verdim. Yok ben taksiye binmem dediyse de bu saatte onları minibüsle gönderemezdim. Ama sonrasında içimde bir sızı belirdi.Kardeşimin ,yeğenlerimin o hayata ilişerek oturmaları utangaç,çekingen halleri... ​Bir pasta alamadım onlara.Bir hediye getiremedim. Hanım "o yağlı, o şekerli,sağlıksız şeyleri yemesin çocuklar,sanki çok iyi bir şey gibi..." dedi. Kardeşim de "ne getireceksin abi, o kadar yoldan yük mü taşıyacaksın" diye sordu. ​Duygusal çantam doluydu ama elim boştu. ​ Sanırım yükten kurtulunca başkasının taşıdığı yükü de pek düşünemez oluyorsun. Memlekette bir sorun olsa, Önce üzülür, sonra bir kahve içer, bir yürüyüşe çıkardım. Onlar ise o acıya direk maruz kalıyorlardı,o duvarların arasına hapsolmuşlardı. ​Ertesi sabah, sessizce, Hanıma "yürüyüşe çıkıyorum" dedim. "İlaçlarını al,güneşte pek dolaşma"dedi. Hemen bir taksiye atladım, Bir saatçinin önünde durdum. Oğlan yeğenime sağlam bir saat aldım. Bir de pastaneye uğradım; Bir kilo poğaça, çeşit çeşit tatlı pasta aldım. ​Taksi durdu, kardeşimin evinin önünde. Yalın ayak çocukları bahçede annelerine su taşırken, Önlerindeki plastik ayakkabı yığınına takıldı gözüm. İçim daha da sızladı. ​Kardeşim "Hoş geldin, niye aramadın, gözleme yapardım" dedi. "Dönmeden bir daha göreyim" dedim. Saati verdim, sevindi. Pastaları verdim, "Niye aldın abi" diye sordu. ​Sarılıp vedalaştık. Taksiye bindim, arkamdan baktı kardeşim; Önündeki o yığının, o plastik ayakkabılarla çevrili yalın ayakların ortasında. O anlar, kalbime kazınmış bir hatıra olarak kaldı.