Güney Koreli Felsefeci, Kültür Kuramcısı Byung-Chul Han Kimdir?

Son yıllarda yazdığı kitaplar ve verdiği röportajlarla adından sıkça söz ettiren Güney Koreli yazar Byung-Chul Han, genelde sosyal bilimlerin özellikle de felsefenin ilgi alanına giren konular hakkında yazdığı eleştirilerle de dikkatleri üzerinde toplamayı başarmıştır.
Bir felsefeci ve kültür kuramcısı olan Han, 1959 yılında Seul’de dünyaya gelir; 1980’li yıllarda Almanya’ya yerleşir. Almanya Freiburg’da doktorasını tamamladıktan sonra çeşitli üniversitelerde akademik çalışmalar yapan yazar; 2000 yılında İsviçre Basel Üniversitesi’nin felsefe bölümüne katılır. 2012 yılından bu yana da Berlin Sanat Üniversitesi’nde ders vermektedir. Akademik hayatının ilk dönemlerinde felsefe, Alman edebiyatı ve katolik teolojisine yoğunlaşan yazar; ilerleyen dönemlerde 18, 19, 20. yüzyıl felsefesi, etik, fenomenoloji, kültür kuramı, estetik, din, medya kuramı ve kültürlerarası felsefe gibi konulara yönelmiştir. Byung-Chul Han, eserlerini Almanca yazar. Yazarın en önemli özelliği, ele aldığı konuları farklı disiplinlerin merceğinden bakarak irdelemesi ve söz konusu konuları günlük hayatın akışkanlığı ve sıradanlığı içinde ayrıntılandırmaya ve aydınlatmaya çalışmasıdır. Nitekim son derece güç olan ve anlaşılması için ciddi bir akademik bagaja sahip olmayı gerektiren konuları bile herkesin anlayabileceği bir dil ve üslup içinde sunması, onun en büyük başarısı olarak görülebilir. Zira kendisi de bir felsefesi olmasına karşın, felsefe disiplininin jargonuna hapsolmadan ve de anlaşılmamak gibi bir kaygı taşımadan yazabilmektedir. Yazar, eserlerinde bir yandan sosyolojinin felsefesini ve siyasetin epistemolojisini yapmaya diğer yandan çağdaş uygarlığın içinde bulunduğu ontolojik krizin politik nedenlerini sorunsallaştırmaya çalışmaktadır. Han, bir kültür kuramcısı olarak etikten, estetiğe, medyadan dine, kültürden siyasete varıncaya kadar birçok konuda araştırmalar yapmıştır. Birçok dile de çevrilen kitapları, genellikle günlük hayatın akışkanlığı içinde kaybolan, derinlemesine bakıldığında ancak görülebilen iktidar ilişkilerini ve bu ilişkileri üreten sosyal ağları ve yapıları konu edinir. En çok da disiplin toplumundan ayrılan ve genellikle gönüllü itaati sağlayarak kendisini yeniden inşa eden günümüz neo-liberal rejimin iktidarına odaklanır. Önemli kitaplarını sıralarsak: Şiddetin Topolojisi, Şeffaflık Toplumu, Zamanın Kokusu, Eros’ un Istırabı, Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikler, Yorgunluk Toplumu, İktidar Nedir?, Güzeli Kurtarmak, Zamanın Kokusu, Kapitalizm ve Ölüm Dürtüsü.
Yazarın temel kaygısı ve aynı zamanda okuyucuya da vermek istediği temel mesaj, içinde yaşamakta olduğumuz modern sonrası toplumların sanıldığı veya düşünüldüğü gibi özgür olamadıklarını ve mevcut kapitalizmin ekonomi-politiği sürdüğü sürece de özgür olamayacakları yönündedir. Eserlerinde bireyin kendi üzerinde düşünme imkanını ve potansiyelini ortadan kaldıran ve onu bütün benliğiyle kurulu düzenin nesnesine dönüştüren bu ekonomi-politiğin sadece insanı değil aynı zamanda diğer tüm canlı varlıkları da egemenliğine aldığını düşünen yazar, nihai kurtuluşun insanın, ancak kendisini yeniden tanımasından ve özgürlüğünü kazanmasından geçtiğini iddia etmektedir. Bu iddiasını daha çok Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikler adlı eserinde dile getirir. Byung-Chul Han, Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikler adlı kitabında bize genelde iktidarın, özelde de sermayenin nasıl bir değişim ve dönüşüm geçirdiğini, bu değişim ve dönüşümü yaratan toplumsal ve siyasal dinamiklerin neler olduğunu ama daha da önemlisi günümüz post endüstriyel çağın baskın gücü olarak öne çıkan neoliberal rejimin hangi iktidar teknikleriyle bireyin özgürlüğünü elinden aldığını göstermeye çalışmaktadır. Yazarın temel vurgusu ve aynı zamanda da okuyucuya sunmak istediği mesaj, neoliberal denilen ekonomi-politiğin çok ince iktidar teknikleriyle bireyin özgürlüğünü eline geçirdiğini anlatmaktır. Yazara göre söz konusu neoliberal rejim, birey üzerinde bir baskı unsuru olarak değil, bizzat bireyin kendiliğinden, tahakküm bağlamını kendi içine yansıtacak ve bunu özgürlük olarak yorumlayacak şekilde kendine etki etmesini sağlamaktadır. Böylece neoliberal piskopolitika insanın sadece bedenini değil, aynı zamanda ruhunu da sömürmekte, dijital panoptikanlar, sakinlerinin kendilerini gönüllü olarak ortaya sermelerine ve dolayısıyla her seferinde özgürlüklerinin sömürülmesine neden olmaktadır.
Byung-Chul Han’ın Psikopolitika adlı kitabı, neoliberal kapitalizmin insan için ürettiği sorunlara yoğunlaşmakta, özgürlüğünün kendi rızasıyla nasıl elinden alındığını göstermektedir. Ancak Han da çoğunlukla tespit ve eleştiri yapmakta, çözüme dair bir projeksiyon sunamamaktadır. Bu, insanın çaresizliğiyle baş başa kalması anlamına gelmektedir. Onun tespit ve eleştirilerini farklı kılan, insan olgusuna ruh, duygu, anlam penceresinden bakabilmesidir. Bu, kitabı güçlü kılan özelliklerinin başında gelmektedir. Bir diğer güçlü yanı, sosyal bilimler literatüründe çokça işlenen iktidar ve gözetim olgularını Bentham ve Foucault perspektifinin ötesine taşıyabilmesi ve yeni bir tartışma zemini oluşturabilmesidir. Yazar, kitabında geçmiş ve çağdaş dönemin düşünürlerine atıflara ilerlemektedir. Bazen onları referans almakta bazen de eleştirerek tartışmaya girmektedir. Bu düşünürlerin fikirlerini temel bir düzeyde de olsa bilmek Han’ı anlamak için faydalı olacaktır. “Güç kullanarak insanlara emir ve yasaklardan oluşan bir korse giydirmek için büyük çaba harcayan disiplinci iktidar verimsizdir. İnsanların kendiliğinden egemenlik ilişkilerine boyun eğmelerini sağlayan iktidar tekniğiyse çok daha verimli. Engellemek ya da baskılamak yerine harekete geçirecek, motive edecek, optimizasyon sağlayacaktır. Kendine has verimliliği, yasak ve yoksun bırakma yerine hoşnutluk ve tatmin sağlamasından kaynaklanır. İnsanlara boyun eğdirmek yerine, onlarda bağımlılık yaratmayı amaçlar.” (Psikopolitika: Neoliberalizm ve Yeni İktidar Teknikler)
Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu adlı önemli kitabında şeffaflığın neoliberal bir aygıt olduğunu, her şeyi enformasyona dönüştürme amacıyla mesafeleri kaldırmaya zorlayan bir yapısı olduğundan bahseder. Her gün yakalandığımız gizli buyrukların zekice ele alınmasıdır: “kendini aç”, “itiraf et”, “bana hikâyeni anlat” (TV’de bu isimde bir program vardır). İletişim teknolojilerinin gelişip yaygınlaşmasıyla gündeme taşınan “İletişim teknolojileri dolayısıyla toplum nasıl evrilip, şeffaflaşmıştır?” ve beraberinde “şeffaflaşan bu toplumsal yapılar nasıl bir değişime uğramıştır?” sorularını eleştirel bir bakış açısıyla yanıtlamaktadır. Söz konusu kitap, dijital iletişim teknolojileriyle birlikte, iletişimin toplumu nasıl şeffaf bir yapıya büründürdüğünü ve bu şeffaflaşan iletişimin toplumu nasıl dönüştürdüğü üzerinde durmaktadır. Han, çalışmasında iletişim teknolojilerinin gelişimiyle toplumsal yapının geçirdiği dönüşümü şeffaf iletişim, kontrol toplumu, dijital panoptikon gibi kavramsallaştırmalar üzerinden ele almaktadır. Panoptikon: Bütünü gözlemek anlamına gelir. Ünlü İngiliz filozof Jeremy Bentham tarafından tasarlanan bir tür hapishane modelidir. Bu hapishanenin merkezinde büyük bir kule vardır. Bu kuleden mahkumların odaları görülebilir. Byung-Chul Han’a göre artık tek bir gözlemci/iktidar/gardiyan ve gözlemlenen tek tip topluluk/mahkum yoktur . Yerkürenin tümü bir panoptikon haline gelmiştir ve böylelikle her yer şeffaf hale gelip, içeriyi ve dışarıyı birbirinden ayıracak duvarlar ortadan kalkmıştır. “Teşhircilik toplumunda her özne kendi reklam nesnesidir. Her şey sergi değeriyle ölçülür. Teşhircilik toplumu pornografik bir toplumdur. Her şey dışa çevrilmiş, ifşa edilmiş, çıplaklaştırılmış, soyulmuş, ortaya serilmiş durumdadır. Teşhir etmenin aşırılığı her şeyi ‘tüm sınırlardan arınmış olarak derhal tüketilmeye açık’ bir meta haline getirir. (…) Sadece sergilenmeye yarayan sahnelenmedir değer yaratan, şeylerin her türlü kendine özgülüğü feda edilmiştir.” (Şeffaflık Toplumu) Yazarın, en önemli özelliği, ele aldığı konuları farklı disiplinlerin merceğinden bakarak irdelemesi ve söz konusu konuları günlük hayatın akışkanlığı ve sıradanlığı içinde ayrıntılandırmaya ve aydınlatmaya çalışmasıdır. Nitekim son derece güç olan ve anlaşılması için ciddi bir akademik bagaja sahip olmayı gerektiren konuları bile herkesin anlayabileceği bir dil ve üslup içinde sunması, onun en büyük başarısı olarak görülebilir. Zira kendisi de bir felsefesi olmasına karşın, felsefe disiplininin jargonuna hapsolmadan ve de anlaşılmamak gibi bir kaygı taşımadan yazabilmektedir. Byung-Chul Han Zamanın Kokusu: Bulunma Sanatı Üzerine Felsefi Bir Deneme adlı kitabında, zamanı neden hızlı algılıyoruz, tarihsel zaman nedir, doğru veya iyi zaman mümkün mü? Hedefsiz bir zamanda dolaşıp durmak ne anlam ifade ediyor? Zamanın kokusu var mıdır? Çalışmanın tüm zamanı kapladığı kapitalist dönem varlığı nasıl etkiledi? Gibi onlarca soruya cevap arayan yazar, Nietzsche, Heidegger, Hegel, Arendt, Proust, Bauman gibi yazar ve düşünürlerin fikirleriyle birlikte konuyu tartışarak, zaman üzerine düşünüyor ve okuru da tartışmaya dahil ediyor. Byung-Chul Han kitabında yine o keskin tavrıyla günümüzün zaman krizinin “hız” olarak tanımlanamayacağını, aksine bugün hızlanma krizi olarak görünenin, zamanın bir dağılması olarak ele alınması gerektiğini söylerHannah Arendt’ten ödünç aldığı Vita Activanın (Etkin Yaşam) günümüzde mutlaklaştırıldığını, eylemlilik yaşamının, sürekli aktivitenin insan yaşamındaki tefekkür unsurunu kaybettiğinden dolayı Vita Contemplativa’ya (Derin Düşünce Yaşamı) bir çağrı yapar. “Nietzsche’nin “son insanı” şaşırtıcı derecede güncel. Günümüzde mutlak bir değere, neredeyse bir dine yükseltilmiş olan “sağlığa” son insan da saygı gösterir. Üstüne üstlük, bir hedonisttir son insan. Dolayısıyla “gündüz için küçük bir zevki, gece için küçük bir zevki” vardır. Anlam ve hasret, zevk ve eğlenceye boyun eğer. “Sevgi nedir? Yaratma nedir? Özlem nedir? Yıldız nedir?” diye sorar son insan kendine ve göz kırpar. Uzun, sağlıklı ama olaysız bir yaşamı nihayetinde dayanılmaz bulur. Böylece uyuşturucu kullanmaya başlar ve uyuşturucudan ölür. “Ara sıra biraz zehir: güzel rüyalar gördürür. Ve nihayetinde, rahat bir ölüm için çok zehir.” Katı bir sağlık politikası güderek sonsuza dek uzatmaya çalıştığı yaşamı, paradoksal biçimde, zamanından önce sonlanır. Ölmek yerine uygunsuz zamanda yok olur gider.” (Zamanın Kokusu: Bulunma Sanatı Üzerine Felsefi Bir Deneme) Byung-Chul Han’ın Şiddetin Topolojisi adlı kitabı eski toplumlardan günümüze şiddetin tarihsel değişiminin temel uğraklarını fark etmeyi sağlayacak felsefi bir anlatı niteliğindedir.  Toplumların fiziksel/kültürel yapılarının değişimine paralel olarak şiddetin görüldüğü yerin ve oluşma biçiminin de değişmesine odaklanıyor. Bunu daha önce değişik bağlamlarda ele almış olan Levi-Strauss, Freud, Carl Schmitt, Walter Benjamin, Bourdieu, Zizek, Foucault, Baudrillard, Deleuze gibi düşünürlerin, yazarların metinlerinin çözümlenmesi ve bu metinlere göndermeler kitabın çatısını oluşturuyor. “Günümüz toplumu giderek Öteki’nin veya Yabancı’nın olumsuzluğunu üzerinden atıyor. Küreselleşme süreci sınırları ve farkları hızla ortadan kaldırıyor. Ancak olumsuzluğun azalması şiddetin de ortadan kalkması anlamına gelmiyor; çünkü olumsuzluğun şiddetinin yanında bir de olumluluğun şiddeti vardır ve bu şiddet her türlü düşmandan ve iktidardan yoksun gerçekleşir. Şiddet yalnız aşırı ölçülerde olumsuzluk değil, aşırı olumluluk da demektir, hatta bu yeni şiddet, evet, tam da olumluluğun kitleselleşmesi, aşırı performans, aşırı üretim, aşırı iletişim şeklinde ortaya çıkar ve kendini hiper dikkat ve hiper aksiyon şeklinde gösterir. Böyle baktığımızda olumluluğun şiddeti belki de olumsuzluğun şiddetinden çok daha yıkıcıdır, çünkü her türlü görüşe ve aleniliğe kapalıdır ve olumluluğu nedeniyle bağışıklık tepkilerinden de ustaca kaçar. (Şiddetin Topolojisi) Byung-Chul Han, Eros’un Istırabı kitabında düşünmenin ancak Eros’la artırılabileceğini, düşünebilmek için aşık olmuş olmak gerektiğini savunuyor. Yazara göre Eros olmadan düşünce bütün canlılığını, bütün huzursuzluğunu kaybederek tekrara düşer, gerici bir hal alır. Eros, Başka’ya duyulan arzuyla düşünceyi cesaretlendirir. “Dostluklar kurulur. Dostluk kendi içinde bir kapanıştır. Aşk mutlak kapanıştır. Mutlaktır çünkü, kişinin benliğini teslim etmesini, yani ölümü şart koşar. “Aşkın hakiki esası” tam da “kendine dair bilincini bırakmaktan, kendini bir başka benlikte unutmaktan” ibarettir.” (Eros’un Istırabı) Sonuç olarak ifade etmek gerekirse her türlü imkana sahip ve özgür olduğu sanrısından bir türlü kurtulamayan geç modern dönem insanı, Byung Chul Han’a göre kendi gerçeğiyle yüzleşmek zorundadır. Her şeyi elde ettiğini sanan insanlığın elinde sağlıklı yaşam histerisinden başka bir şey kalmamıştır esasında. Çünkü yaşam her türlü anlatısal içerikten boşaltılmıştır. İdeal değerlerin kaybı, geriye sadece, sürekli dikkati kendi üstüne çekme peşindeki Ben’in sergi değerini ve sağlık değerini bırakmıştır. Vücudun optimizasyon zorunluluğu istisnasız bir şekilde herkesi kuşatmıştır. Yalnız botoks, silikon veya güzellik zombileri değil, kas, anabolika ve fitness merkezi zombileri de bir virüs hızında yayılmaya devam etmektedir. Başarı ve randıman toplumu, sınıf ya da cinsiyet farkı gözetmeyen bir doping toplumudur. Burnout (tükenme) toplumun bütün üyelerini kapsar. Öyle görünüyor ki Byun-Chul Han’ın da haklı olarak vurguladığı üzere bugün bizlerin, hepimizin birer performans ve sağlık zombisi olduğu söylenebilir. Kaynak Kitap Tanıtımı PsikopolitikaDijitalleşme, Psikopolitika, Neoliberalizm ve İktidar Teknikleri Byung-Chul Han’ın Keskin-Kör BıçaklarıByung-Chul Han’ın “Güzeli Kurtarmak” Adlı Kitabının TanıtımıNeoliberal Hegemonya ve Dijital Kültürün İşgali: Byung-Chul Han Perspektifinden Bir DeğerlendirmeŞeffaflık Toplumu: Şeffaf Toplumun Eleştirisi Üzerine Bir OkumaŞiddetin Topolojisi-Yasemin ÖnerYitiksöz