Gazanfer Özcan’ın Hayatı
Türk Tiyatrosu’nun usta ismi Saim Gazanfer Özcan, Semiha Hanım ve Celalettin Bey’in beş çocuğundan üçüncüsü olarak, 27 Ocak 1931’de İstanbul’da dünyaya gelir.
Küçüklüğünden itibaren polis olmayı çok ister. Ailesindeki ilk sanatçı kendisi değildir. Amcası Şükrü Bey, gençlik yıllarında Dârülbedâyi’de tiyatroya başlar. Güzel Sanatlar yurdu, merkezi anlamına gelen Dârülbedâyi, İstanbul Şehir Tiyatroları’nın çekirdeğini oluşturacaktır. Şükrü Bey, bir süre Dârülbedâyi’de kaldıktan sonra, sihirbazlık işine yönelir, aile büyüklerinin hokkabazlık bize yakışmaz tepkisiyle belki de devam ettiremez.
Ailedeki ikinci sanatçı ise Gazanfer Özcan’ın ağabeyi Rüstem Bey’dir. Ortaokul yıllarında başladığı sahne hayatında, yeteneğiyle İstanbul Şehir Tiyatroları’nın kadrosuna girmeyi başarır. 17 yaşının son günlerinde vereme yakalanır; kısa bir süre sonra 1939 yılında yaşama veda eder.
Gazanfer Özcan, belki de ağabeyinin isminin etrafında oluşan efsanenin etkisiyle, ailesinden gizli tiyatroyla ilgilenmeye başlar. Ancak polis olma tutkusu hala devam etmektedir. 1947’de Polis Okulu’na müracaat eder. Ankara’ya gitmesi gerekir, ama gidemez; böylece konu kapanır. Liseye devam ederken oynadığı Hisse-i Şayia adlı oyundaki Bican Efendi rolüyle tiyatroyla tanışır. Lise eğitimini yarım bırakarak Şehir Tiyatroları’nın Çocuk Bölümü’ne kaydolur.
“Tiyatroya başlamam tamamen bir tesadüf. Hocalarımın teşvikiyle oldu. Taksim Erkek Lisesi’ndeki İngilizce hocam, genç kızlığında bizim komşumuzdu. 4-5 yaşından itibaren mahallelinin taklidini falan yapardım. Aile toplantıları falan olduğu zaman hadi taklit yap derlerdi. Ben de çocukluğun verdiği cüretle yapardım. O zaman işte İngilizce hocam Firuzan Hanım, ben öğretmen olacağım, sen de öğrencim olursun gibi laflar ederdi. Nitekim yıllar sonra İngilizce hocası olarak çıktı karşıma. Yıl sonu müsameresi için sınav açılmıştı. O önermiş beni, çok kabiliyetli demiş. Bir sınav yapıldı. Şehir Tiyatroları’ndan Sami Ayanoğlu, okulun edebiyat hocaları, lisan hocaları, Amerika’ya gitmiş ünlü bir gazeteciden oluşan bir heyet tarafından bir seçim yapıldı. Ben de bir role uygun görüldüm.”
1955’te oynanan Mahallenin Romanı oyunu, tiyatro yaşamının dönüm noktası olur. Bu oyunda rahatsızlanan Reşit Gürzap’ın yerine Gazanfer Özcan sahneye çıkar.
“1947’de Taksim Erkek Lisesi’nde yıl sonu müsameresine çıktım. İlk virüsü böylece almış oldum. İlk defa sahneye çıktığımda başarılı olduğumu söylediler. Çok kısa bir süre sonrada İstanbul Şehir Tiyatroları’na girdim. Allah da bana çok yardım etti. Büyük tiyatrolarda küçük rollerde oynamaya başladım. Sonra bir gün rahmetli Reşit Gürzap’ın Mahallenin Romanı’ndaki rolünü bana uygun gördüler. Çok ani oldu ve ben 1 saat içinde hazırlanıp sahneye çıktım. Yine Allah’ın yardımı ile çok başarılı bir performans sergiledim. O zaman İstanbul belediye başkanı Fahrettin Kerim Gökalp’ti ve ondan bir takdirname geldi bana.”
Gazanfer Özcan bu döneme dair şunları söyler: “Reşit Nuri Güntekin, ben sahne hayatına başladığımda Şehir Tiyatroları’nın Edebi Heyeti’nde yer alıyordu. Herkes onu romanlarıyla tanır, ama aslında çok önemli bir tiyatro yazarıydı. Ondan çok şey öğrendim.”
Genç kuşaklar tarafından tanınır olması, Kuruntu Ailesi dizisi ile olur. TRT’de 1983’te başlayan dizi 2002 senesinde sona erer. Dizi de eşi Gönül Ülkü’nün yanında, kızı ve damadı da yer alır. Gönül Ülkü dizi için şunları söyler: “Hem aile dizisiydi, hem de bizim ailenin dizisiydi.” Titiz, namuslu, pimpirikli Hüsnü Kuruntu tipini herkes sever. Gazanfer Özcan ise şöyle der: “Hüsnü Kuruntu, yüzde 70 oranında benim babama benziyordu. Yüzde 30’da kendimden kattım.”
Usta oyuncu, Kuruntu Ailesi dışında, Bu Nasıl İş?, Başımıza Gelenler, Baba ve Avrupa Yakası dizilerinde de oynar. Özellikler Avrupa Yakası dizisindeki Tahsin Sütçüoğlu karakteriyle her yaştan geniş bir hayran kitlesine sahip olur.
Gazanfer Özcan, 2002 senesinde eşi Gönül Ülkü hastalanınca, üç yıl onun tedavisi için büyük harcamalar yapar. Ardından kendisinin sağlık sorunları da baş gösterince, o dönemde vergilerini ödeyemez. Vergi borçlarından dolayı özel tiyatrolara yapılan devlet desteğinden de yararlanamaz, sıkıntılı günler yaşar.
“78 yaşındayım, devletimize milletimize hep hürmet ettik, mahcup oluyorum. 78 yaşında hala çalışıyorum, mecburum, kazandığım parayı komple vergi borcuna yatırıyorum, mesela geçen yıl 110 bin lira yatırdım, sadece faize gitti, anaparadan bile düşmedi. Eşime, dostuma, çocuklarıma karşı hep rol yapıyorum; neşeli görünmeye gayret ediyorum. Hayatım boyunca Anadolu’yu karış karış gezdim, yurt dışında devletimi milletimi temsil ettim, borcum nedeniyle seyahat yasağı kondu, oğlumuz İngiltere’de, gidip göremiyoruz. Çok ağır geliyor… Büyük üzüntü içindeyim, yaşımız da kemale erdi, vaktimiz yaklaşıyor, bu gidişle öbür tarafta rahat edeceğiz… Aslında, öbür tarafa gidenlere gıpta ediyorum.”
Gazanfer Özcan, yaklaşık iki aylık bir solunum yetmezliği rahatsızlığının ardından, 17 Şubat 2009’da bu dünyadan ayrılır.
Kaynak
Yeşilçam’ın Unutulmaz Kahramanları: Gazanfer Özcan
Gazanfer Özcan ve Gönül Ülkü’nün nikah fotoğrafları
Gazanfer Özcan 1949’da Şehir Tiyatroları’na kayıt yaptırmaya gittiğinde Gönül Ülkü ile tanışır. “Tiyatroya kayıt yaptırmaya gittiğimde karşılaştım Gönül’le. O gün arkadaş olduk. İki erkek ya da kız arkadaş gibiydik. Kısa zamanda ekmeğimizi, suyumuzu, sırlarımızı paylaşır olduk.” Uzun ve sıkı bir arkadaşlıkları olur, ancak bu arkadaşlıklarının gönül ilişkisine dönüşmesi için biraz zaman geçmesi gerekecektir. Bu süreçte ikisi de başkalarıyla evlenirler. Gönül Ülkü’nün ilk evliliğinden Kılıç Işılay adında bir oğlu olur ve ayrılır. Gazanfer Özcan ise ilk evliliğini 1956’da yapar. 1957’de kızı Fulya dünyaya geldikten bir süre sonra ayrılır. 1962 yılında Gazanfer Özcan, evlenme teklif eder Gönül Ülkü’ye. Gönül Hanım önce biraz şaşırsa da kabul eder bu teklifi. Sanatçıların yakın dostları için de sürpriz bir tekliftir bu. İki sanatçının çatışacağını düşünerek bu evliliğe altı ay ömür biçseler de, Gazanfer Özcan’ın 2009’daki vefatına kadar kırk yedi yıl aynı yastığa baş koyarlar.Refik Erduran’ın Deli adlı oyunundan bir kare, 1957
Şehir Tiyatroları’nda çalışmaya başlayan Gazanfer Özcan, kadrosuz olduğu için yazları farklı kumpanyalarda da çalışır. 1951 yazında bir tiyatro topluluğundan teklif alır. Topluluk yola çıkarken, Edirne’ye kadar gidip geri döneceklerini düşünürler. Edirne’deki gösteri bitince, Çanakkale’ye de uğrayıp sonra İstanbul’a döneriz derler. Ancak turne o kadar başarılıdır ki, İstanbul’dan başlayan 9 aylık turne Mardin ve Antep’e kadar devam eder. Bu turne, Gazanfer Özcan’a çok şey katar. Hem ülkesini gezip görür hem de bir tiyatro topluluğundaki sanatçıların kaprislerine, çekişmelerine, aralarındaki duygusal ilişkilere tanık olur. Özcan, 1955 yılında Şehir Tiyatroları’nda Bu Gece Başka Gece adlı oyunda oynadığı rolde o kadar beğenilir ki, günlerce adından söz edilir.Gazanfer Özcan, Altan Erbulak, Sadri Alışık, Nejat Uygur
Gazanfer Özcan, 1961’de artık Şehir Tiyatrosu serüvenini noktalar, ardından 1962-63 yılında Gönül Ülkü – Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nu kurarlar. “Önce Aksaray Küçük Tiyatro’da sezon ortası Aralık’tan Mayıs’a kadar çalıştık, daha sonra Beyazıt Azak Tiyatrosu’nda 7 yıl çalıştık. Daha sonra Zincirlikuyu’da Hodri Meydan Tiyatrosu’nda bir dostumuz burada tiyatro yapın dedi, oraya geçtik. 1972’de Şişli Tiyatrosu’na geçtik, tam 21 yıl burada kaldık.”Adile Naşit, Gazanfer Özcan, Selim Naşit Özcan, Baha Boduroğlu, kızı Fulya Özcan, 1968
1952 senesinde İngiliz Kemal Lawrance’a Karşı isimli sinema filmi ile beyaz perdeye adımını atan Gazanfer Özcan, 1952 – 1975 arasında çok sayıda filme imza attıktan sonra uzun bir süre sinemadan uzak kalır. 1992’de Burnumu Keser Misiniz? isimli filmde oynadıysa da, 2000 senesinde rol aldığı Komser Şekspir’e kadar sinemadan uzak kalır. Büyük ustanın sinemada rol aldığı son film ise 2007 senesinde vizyona giren Beyaz Melek olur. “Ben sinemayı başından beri hiç sevemedim. Belirli bir ölçüsü olmayan bir ilişki gibi geldi bana. Biraz da insanların birbiri ile olan ilişkileri pek tutarlı gelmedi bana. En kötüsü de zaman mefhumu yok. Bir de benim çok yabancı olduğum bir teknik. Bana göre tiyatroyla eşdeğer de değil. Sevemedim işte. Ben onu sevmediğim için o da beni sevemedi. Tiyatroda seyirci ile göz göze gelirsiniz. Anında verirsiniz, anında verdiğinizi alma imkanınız vardır. Sinemada bu yok. Buna rağmen yine de 20- 25 filmde oynadım.”Kuruntu Ailesi dizisinden
“İlk televizyon maceram Kuruntu Ailesi’yle başladı. Bilmediğim bir konu, yapmasam çok daha iyi olur dedim. Fakat o kadar çok istek geldi ki o zaman rahmetli yazar Fazıl Hayati Çorbacıoğlu’nu bulun, o benim için bir şeyler yazarsa, üslubumuza uygun bir şey olursa oynarım dedim. Bulacaklarından da ümidim yoktu. 2 gün sonra Fazıl Bey’i bizim yazlığa getirdiler. Artık bu işin kaçarı olmadığını gördüm ve mecburen bu işe soyundum. Önce bir 6 bölüm yapalım dedik. Bir 6 bölüm daha dediler. Bizim de hoşumuza gitti, çünkü biraz da tiyatro havası vardı dizide. Ailece o dizide tiyatro özlemini giderdik. Bir de baktık ki 400 bölüm çekmişiz.”