Filozof Osho’nun Hayatı ve Sıradışı Sözleri
Sıradışı bir şahsiyet olan ve Bhagwan Shree Rajneesh adıyla da bilinen Osho, din, felsefe, psikoloji, politika ve insanı ilgilendiren birçok alanda her türlü geleneği temelden sarsan yorumlarıyla büyük ilgi ve tepki toplamıştır. Osho’nun hayatını, Amerikalı soyut dışavurumcu ressam Helen Frankenthaler’in (1928 – 2011) resimleriyle sunuyoruz.
Osho, belki de dünya tarihinin gelmiş geçmiş en renkli kişiliklerinden biridir. Aynı zamanda dünyanın en sıradışı filozoflarından olan, nam-ı diğer provokatör mistik, asi ruh olarak bilinen Osho, 11 Aralık 1931’de Hindistan’da dünyaya gelmiştir. Çocukluğunun unutulmaz güzelliğini, birbirlerine derin bir aşkla bağlı anne ve babasının yarattığı sıcacık aile ortamına bağlar. 7 yaşındayken kucağında vefat eden dedesinin ölümü, içsel dünyasında fırtınalar kopartır. İşte bu olayla aydınlanma sürecinin başladığını söyler.
Helen Frankenthaler, The Sightseers, 1951
21 yaşında felsefe öğrenimini tamamlayan Osho, Jabalpur Üniversitesi’nde yıllarca felsefe dersleri vermiştir. 1966 yılında istifasını verene dek sürdürdüğü profesörlüğü sırasında seyahatlere çıkar. Hindistan’ı boydan boya dolaşarak konuşmalar yapmış ve halka açık tartışmalarda en tutucu din liderlerine meydan okumuştur. İnançlar da dahil olmak üzere seks, Gandhi, sosyalizm, Ortodoks Hinduizm gibi kavramları sorgulayan Osho, insanlara özgürlüğe meditasyon yoluyla nasıl ulaşacakları konusunda canlı bir örnek olmuştur. Osho kendi hayatını anın zamansız boyutunda yaşamanın kapısını keşfetmiş birisidir. O ise, kendisini hakiki bir varoluşçu olarak adlandırmıştır. 1970’lerde Hindistan’da Aşram adını verdiği bir çiftlik benzeri merkezde müritleriyle komün hayatı yaşamaya başlar.
Helen Frankenthaler, Basque Beach, 1958
Kahkahayı ruhaniyete geri getiren, insanlığı esarete sürüklemiş tüm inanç ve dini doktrinlerlere karşı, politikacıları olduğu kadar rahipleri de eleştirir. İnsanlık tarihine ait bütün mistik ve dini öğretiler konusundaki engin bilgisi sayesinde akla hayale gelebilecek her soruya verecek bir cevap bulabiliyordu. Spontane hareketleri, bulaşıcı gülüşü, yüzlerce alegorik hikayeyle süslediği ateşli anlatımı ve çağdaş insan için modernize ettiği meditasyon teknikleriyle dünyanın dört bir yanından gelen, sannyasin adını verdiği yüzbinlerce mürit çekti. Kendi özgün felsefesini ve meditasyon tekniklerini geliştirerek bunları dünyanın değişik köşelerinde insanlarla paylaşarak geçiren Osho, tüm sıra dışı kişiliğiyle büyük kitleler tarafından kabul görmüş ve yaptığı konuşmalar kayıt altına alınarak günümüze dek çok sayıda kitaba dönüştürülmüştür.
Helen Frankenthaler, The Bay, 1963
Osho’ya göre spiritüel gelişmenin amacı samadhi, yani aydınlamaydı. Osho son nefesine kadar gelip geçen bütün dinlerin bir olduğunu, aralarındaki tezatların zaman, yer ve kültür farklılığından kaynaklandığını savundu. Ona göre insan, yüksek bir güce tapınmak yerine, kendini keşfetmekle yükümlüydü. Cennetin krallığı, ancak insanın içinde bulunucak, orada kutsanacak, günlük yaşamla birlikte kutlanacaktı. Ona göre, hayat çözülmesi gereken bir problem değil, yaşanması gereken bir gizemdir.
Helen Frankenthaler, Nature Abhors A Vacuum, 1973
1981’de tedavi olmak için gittiği ABD’de müritleri tarafından kendisine alınan Oregon’daki bir çiftlikte de Hindistan’dakine benzer bir komün hayatı başlatmıştır. Müritleri tarafından kendisine 90 adet Rolls Royce alınmıştır.1985 yılında Osho, komün hayatı organize etmesinin yanı sıra terörizm ve dolandırıcılıkla suçlanmış ve 12 gün hapiste kaldıktan sonra Amerika’dan yaka paça kovulmuştur. Osho’nun sapkın seks ayinleri ve uyuşturucu partileri de bu sınırdışı edilişte etkili olmuştur. Ne sekse ilginç yaklaşımları ne de meditasyonu sigara içme düzeyine indiren Osho teknikleri bu gizemli bilgenin ününü eksiltemiyor. “Benim sözlerimde tanrısallık arayanlara söyleyeceğim tek şey, sözlerim bir şakadan ibarettir. Yaşama neşe katmak için buradayım.” dese de, Osho’nun yarattığı özgün teknikleri benimseyen birçok sanatçı, psikiyatrist ve çok sayıda mürit, günümüzde ona hala hatırı sayılır bir şekilde bağlıdır. 1990 yılında kalp yetmezliğinden yaşama veda eder.
Helen Frankenthaler, A Green Thought In A Green Shade, 1981
Onun bu kadar çok sevilmesinin, düşüncelerinin ve meditasyon tekniklerinin benimsenmesinin en önemli nedenlerinden biri, onun en ciddi olarak düşündüğümüz konuyu bile kutsal bir şaka gibi anlatıp, fıkralarla bezeyerek aktarmasıdır. Onun bu tarzı, insanlarda hem algılama rahatlığı hem de içselleştirmede kolaylık sağlamıştır. Osho insanların aslında mutlu olmak için yaratılmış bilinçli canlılar olduklarını ve bunun için de her türlü donanıma sahip olduklarını savunur. Mutlu insanı çağrıştıran tüm sıfatlar, beden ve zihni dengelemek için vardır. Hep oradadırlar. Sadece uzanıp almasını bilmemiz gerekir Osho’ya göre.
Helen Frankenthaler, Scarlatti, 1987
Osho’nun kitaplarından alıntılara göz atalım:
İnsanlığın en derin sorunlarından biri budur. Bu çok derin bir sorun. Aşık olduğun zaman, her şey güzel görünüyor, çünkü o anlarda, hiçbir şart öne sürmüyorsun. İki insan, şartsız olarak birlikte hareket ediyor. Ancak birlikte yaşamaya başladıktan sonra, birbirlerini kanıksadıktan sonra, karşılıklı şartlar empoze edilmeye başlanıyor. Böyle olmalısın, şöyle davranmalısın, ancak o zaman severim. Sanki sevgi bir pazarlık konusu.
Helen Frankenthaler, Sunshine After Rain, 1987
Tüm kalbinle sevmiyorsun, pazarlık yapıyorsun. Sevginin şartı olarak, diğer insanı bir şey yapmaya zorlamak istiyorsun. Aksi halde, sevgine ihanet edeceğini söylüyorsun. Bu durumda, sevgini bir ceza ya da zorlayıcı olarak kullanıyorsun, ama sevmiyorsun. Ya sevgini geri çekiyorsun ya veriyorsun. Ama iki durumda da, amaç sevgi olmuyor, başka bir şey oluyor.
Helen Frankenthaler, Pirouette, 1987
İnsanlar bana gelip, hep “Eşim beni sevmiyor” diyor. Kimse bana gelip “Ben eşimi sevmiyorum” demiyor. Sevgi bir talebe dönüşmüş. Eşim beni sevmiyor. Diğer kişiyi unut, sevgi o kadar güzel bir olgu ki, eğer sen seviyorsan mutluluk verir.
Helen Frankenthaler, Morpheus, 1988
Ve ne kadar çok seversen, o kadar sevilmeye layık olursun. Ne kadar az seversen ve başkalarının seni sevmesini talep edersen, o kadar az sevilirsin, giderek o kadar fazla kapanır, egonun içinde sıkışıp kalırsın ve alıngan olursun ki, biri sana, sevmek için yaklaşsa bile korkarsın. Çünkü her sevgide, reddedilme ve geri çekilme olasılığı vardır.
Helen Frankenthaler, High Spirits, 1988
Hayatın kendi başına bir anlamı yok. Hayat bir anlam yaratma fırsatıdır. Anlamın keşfedilmesi değil, yaratılması gerekir. Anlamı, ancak onu yaratırsan bulursun. Orada bir çalının arasında durmuyor. Yani sağına soluna bakınca, biraz arayınca bulamazsın. O bulunacak bir kaya gibi durmuyor. O, yaratılacak bir şiir, söylenecek bir şarkı, edilecek bir danstır.
Ne olacağın hakkında bir fikrin olmadan dünyada yaşa. Bir kazanan mı yoksa kaybeden mi olmanın hiçbir önemi yok. Ölüm her şeyi senden alır. Kazanman ya da kaybetmen maddesel bir şey değildir. Önemli olan tek şey oyunu nasıl oynadığındır. Hoşuna gitti mi oyunun kendisi? O zaman her an bir coşku anı.
Helen Frankenthaler, Eve, 1996
Dünya sahiplenilmek için değil, kullanılmak içindir. Boş ellerle geliyoruz ve boş ellerle gidiyoruz, o nedenle hiçbir şeyi sahiplenmenin anlamı yoktur.
Sadece varoluş için vakit bulduğunuz her fırsatta, tüm işlerinizi bırakın. Düşünme de bir iştir, dikkatini yoğunlaştırma da… Eğer bir an hiçbir şey yapmaz, bütünüyle gevşeyip yalnızca kendinize odaklanırsanız, bu meditasyondur. Bir kez bu beceriyi kazanınca, bu durumda istediğiniz kadar kalabilirsiniz, sonunda, günde yirmi dört saat bu durumda kalabilirsiniz.
Anlaşılması gereken pek az temel şey var. İlkin, bir erkekle bir kadın bir yandan birbirinin iki yarısıdır, diğer yandan da karşıt kutuplardır. Karşıt olmaları onları birbirine çeker. Birbirlerinden ne kadar uzak olurlarsa, aralarındaki çekim o kadar fazla olur, birbirlerinden ne kadar farklı olurlarsa, cazibe, güzellik ve çekim o kadar fazla olacaktır. Ama, bütün sorun orada yatmaktadır. Yakınlaştıkları zaman, daha da yakınlaşmak, birbirlerinin içine karışıp kaybolmak, tek, uyumlu bir bütün, bir bütün olmak isterler ama tüm çekicilikleri karşıtlığa dayanır, uyumsa karşıtlığın sona ermesine dayanır.
Helen Frankenthaler, Lighthouse Series XI, 1999
Kendini kabul ettiğin an güzelleşirsin. Kendi bedeninden keyif aldığında başkalarına da keyif verirsin. Pek çok insan sana aşık olacaktır. Çünkü sen kendine aşıksın. Şimdi sen kendine kızgınsın. Onlar sana yaklaşıyor bile olsalar, senin titreşimini hissedecekleri an senden uzaklaşacaklardır.
Kalbin yolu güzeldir ama tehlikelidir. Zihnin yolu sıradandır ama güvenlidir. Erkek en güvenli ve en kestirme yaşam tarzını seçmiştir. Kadın duyguların, hislerin, ruh hallerinin en güzel ama en sarp, en tehlikeli yolunu seçmiştir. Ve bugüne kadar dünya erkekler tarafından yönetildiği için kadınlar muazzam şekilde azap çekmiştir.
Şayet beynin sol yarımküresi sana hükmetmeye devam ederse, son derece başarılı bir hayatın olacak, o kadar başarılı ki kırk yaşına geldiğinde ülserin olacak. Kırk, kırk beş olduğun sıralarda, en azından bir ya da iki kalp krizi geçirmiş olacaksın. Elli olduğun zaman neredeyse ölü hale geleceksin, ama başarılı bir ölü. Büyük bir bilim adamı olabilirsin ama asla büyük bir varlık olmayacaksın. Yeterince refah biriktirmiş olabilirsin ama kıymetli olan her şeyi yitireceksin.
İnsanları sevmenin tek yolu vardır ve o da onları olduğu gibi sevmektir. Ve güzellikte buradadır, onları olduğu gibi sevdiğinde onlar değişirler. Sana göre değil, onlar kendi gerçeklerine göre değişirler. Onları sevdiğinde onlar dönüşüm yaşarlar. Değişmezler, dönüşürler. Onlar yeni olurlar, onlar varlığın yeni yüksekliklerine erişirler. Ancak bu onların varlıklarında gerçekleşir ve bu onların kendi doğasına göre olur. İnsanların doğal olmaları için yardım et. İnsanlara özgür olmaları için yardım et. İnsanlara kendileri olmaları için yardım et. Ve asla hiç kimseye güç uygulamaya, itip kakmaya ve hükmetmeye çalışma. Bunlar egonun yöntemleridir.