FİLİSTİN’DE GENÇ BİR GAZETECİ
Gazeteciliğe yeni başlayan ve en büyük hayali iyi bir foto muhabiri olmak olan Erman, beklenmedik bir anda savaşın hüküm sürdüğü Filistin’e görevlendirilir. Yanında arkadaşı Mehmet de vardır. Mehmet’le birlikte Filistin’de yaşanan insanlık dramını tüm dünyaya duyurmak için çalışırlar. Günlerden bir gün Filistin’ e ünlü bir aktrist ve eşi gelir. Mehmet kadın ve eşi ile birlikte bir bölgeye giderken bölgeye saldırı olur ve üçü de ölür. Filistin’de olup biten her şeyi görüntüleyen Erman tüm dünyada büyük etki yaratacak olan ünlü kadın ve eşinin ölümünün fotoğrafını arkadaşı Mehmet’ in cesedini görünce çekmekten vazgeçer.
Okulu bitirir bitirmez staj yaptığı gazetede işe başlamıştı Erman. Büyük hayalleri vardı. İleride çok büyük foto muhabiri olacaktı. Çalışkan, tertipli ve düzenli biriydi. İşini çok severek yapardı. Uzun boylu ve yakışıklıydı. Sarı ve kıvırcık saçları, yeşile çalan gözleri vardı.
Filistin’de savaşın başladığı henüz ilk günlerdi. Erman da her gazeteci gibi savaşı takip ediyor elinden bir şey gelmediği için içten içe üzülüyordu. O gün eve geldiğinde oldukça yorgundu ve hemen uyumak istiyordu. Yatağına uzandı. Tam uykuya dalacakken telefonu çaldı. Arayan müdürüydü ve hemen ofise gelmesi gerektiğini söylüyordu.
Erman gelen telefona hem şaşırmış hem de bu telefondan biraz korkmuştu. Acaba yanlış bir şey mi yaptım diye düşündü. Hemen hazırlanıp yola çıktı. Ofise giden yol her zaman gittiği yol değildi sanki, Yol oldukça uzamış gibi gelmişti ona.
Ofise geldiğinde müdürü onu bekliyordu. Hemen odasına aldı. Erman müdürün ne söyleyeceğini heyecanla bekliyordu. Müdür başka hiçbir şey söyelemeden direkt “ oğlum Erman hazırlan seni Filistin’e gönderiyoruz. Orada Mehmet ile birlikte çok iyi işler çıkaracağınızı düşünüyorum Allah Yardımcınız olsun, detayları şefiniz ile konuşursunuz” dedi.
Erman ne diyeceğini bilememişti. Sadece emriniz olur müdür bey diyerek odadan ayrıldı. Mehmet ile birlikte şefin yanına giderek neler yapacakları hakkında bilgi aldıktan sonra iki gün sonra yola çıkacak şekilde hazırlıklarını yapmak üzere oradan ayrıldılar.
Nihayet o gün gelmişti. Sabah erkenden yola çıkacaklardı. Erman hem ilk defa yurt dışına çıkacağı hem de bu ilk seyahatinin savaşın hüküm sürdüğü Filistin’ olması heyecanını yaşıyordu. Uçağa binmeden önce bütün ekipmanının tam olup olmadığını tekrar kontrol etti. Her şeyin tam olduğunu gördü ve uçağa doğru yürüdü.
Yolculuk yaklaşık üç saat sürmüştü. İndiklerinde havaalanında her şey normal görünüyordu. Savaşa dair en ufak bir belirti dahi yoktu. Valizlerini alıp kalacakları yere gitmek için taksiye bindiler. Taksici Türk olduklarını öğrendikten sonra sevinçle ikisine de sarılmış, sarılırken gözleri dolmuştu. Havaalanından uzaklaşmaya başladıkça savaşın izlerini görmeye başladılar. Yıkılmış binalar, camiler, yanmış arabalar ve çok daha fazlası.
Erman ve Mehmet oldukça etkilenmişlerdi gördükleri karşısında. Üstelik taksici de biraz ingilizce biraz da Türkçesi ile oldukça fena şeyler anlatmıştı. Hem gördükleri hem de anlatılanlar ikisini de sarsmıştı.
Ancak ikisi de, özellikle de Erman mesleklerine aşıktı. Durum ve şartlar ne olursa olsun, ne kadar etkilenirlerse etkilensinler işleri neyi gerektiriyorsa onu yapmayı prensip edinmişlerdi. Takside yolculuk sırasında bile Erman fotoğraf makinasını çıkarmış arabanın penceresinden, bazen de taksiyi durdurarak fotoğraf çekiyordu.
Biraz sonra kalacakları yere gelmişlerdi. Etraf oldukça kalabalıktı. Kendileri dışında birçok ülkeden de gazeticiler oradaydı. Türkiye'den de başka gazetecilerin olduğunu gördüler ve onlardan biraz bilgi aldıktan sonra hemen işe koyuldular. Özellikle bazı bölgelere gitmemeleri, o bölgelerin çok tehlikeli olduğu söylenmişti.
Günlerce haftalarca şehirde tehlikeli bölge dedikleri yer dışında gitmedikleri yer kalmamıştı. Çok acı gördüler, bu acıları kendileri de yaşadılar. Evsiz kalan insanlar, kundakta ölen bebekler, yok olmuş aileler... Yaşanılan şeyin bir tarifi yoktu. büyük bir insalık suçu işleniyordu ve çok acı vardı etrafta. Daha da acısı Erman ve Mehmet bu acının her aşamasını fotoğraflayıp bütün dünyaya duyurmaya çalışıyordu.
Günler sonra çok ünlü bir aktrist eşi ile birlikte yaşanan insanlık dramını duyurablmek ve Filistin halkına destek olmak için Filistin'e gelmişti. Erman ve Mehmet de kısa sürede ikisiyle ahbaplık kurmuş onlara rehberlik ediyordu.
Yağmurlu bir akşam üstünde Mehmet Erman’ı yanına almadan ünlü kadını ve eşini yanına alarak tehlikeli olan bölgeye gitmişti. Gitmelerinin üzerinden henüz bir saat bile geçmemişken o bölgeye saldırı gerçekleşti. Saldırı bitip ortalık sakinleştikten sonra herkes oraya gelmişti. Erman da Mehmet'in oraya gittiğini bilmeden elinde fotoğraf makinası ile gelmişti.
Kalabalığı yara yara gitti Erman. Durduğunda karşısında Mehmetin kanlar içindeki cesedini gördü. Filistin’e geldiği günden beri belki binlerce ceset görmüştü ama bu sefer gördüğü en yakınıydı. Mehmet karşısında öylece yatıyordu. Öylece kalakaldı erman. Donmuş gibiydi sanki. Sonra Mehmetin yanında ünlü kadını da gördü. Onun yanında da eşini.
Biraz aklı başına gelince acısını kalbine gömüp şartlar ne olursa olsun işini yapamaya karar verdi. Binlerce ceset ve yaralı fotoğrafı çekmişti şimdiye kadar. Hiçbirisi insanlar üzerinde bir etki bırakmamış olmalı ki dünyadaki insanların çoğu bu vahşete sessiz kalmaya devam ediyordu.
Ama bu sefer başkaydı. Bu sefer ölen çok ünlü bir kadın ve onun eşiydi. Bu fotoğraf tüm dünyada ses getirebilir. Hatta belki savaşın bitmesine bile vesile olabilir diye düşündü.
Fotoğraf makinasını eline aldı ve tam fotoğraf çekecekken Mehmet'in kanlar içindeki yüzünü gördü. Makina elinden düştü. Makinayı tekrar yerdem aldı tekrar çekmek istedi yine Mehmetin yüzünü gördü.
Bir an durdu, Mehmet'e baktı, kadına ve adama baktı. Sonra makinayı elinden fırlatıp bu fotoğraf savaşı bitirecek bile olsa o fotoğrafı çeken ben olmayacağım dedi ve Mehmet'in yüzüne bir kez daha bakıp oradan uzaklaştı.