EMİNE ÖYKÜ GÜNERİ-Ben Yok Oldum

İstasyondan seni uğurlarken yazdığım bu mısraları daha sonra bir şiir yarışmasına gönderdim. Yokluğun bile şans getirdi bana, yarışmanın kazanan şiiri benimki oldu. Ödülümde Fyodor Dostoyevski'nin Beyaz Geceler romanıydı. Bu kitapta bana seni hatırlattı. Orada altını çizdiğim bir satır var gene sen vardın içinde: "Sevmek, güzel birine âşık olmak değil, o kişide bilmediğin bir zamanın, beklenmedik bir anında kendini bulmaktır." Ne kadar özel bir satır. Hemen kağıt kaleme sarıldım. Önce bunu not ettim. Ve şunları kaleme almaya başladım: O kişide bilinmeyen zamanın beklenmedik anında kendimizi bulursak ne mi olur? İnsanın sol yanındaki derin sızıyı diner...İçindeki derin boşluk dolar...

   İstasyondan onu uğurladığım gün gözyaşlarımla yazmıştım bu satırları:

Vardım karanlığın en sessiz çukuruna

Vardım yalnızlığın en derin bilinmezliğine

Kayboldum kendi benliğimin labirentinde

Ben yok oldum,

Ben yok oldum,

Ben yok oldum.

   Kurduğumuz hayallerde yok oldum. Bir karavan alıp gezecektik mesela. Yağmurlarda ıslanacaktık. Şemsiye koruyacaktı belki bizi bazen yağmurdan bazense parlayan güneşten.

Doğanın gizemini çözecektik el ele. Şimdi ise el salladım gidişine. Sessizce döküldü göz yaşım elemden kederden. Sol yanımda bir sızı, içimde derin bir boşluk, acıyor durmadan...

Vardım karanlığın en sessiz çukuruna

Vardım yalnızlığın en derin bilinmezliğine

Kayboldum kendi benliğimin labirentinde

Ben yok oldum,

Ben yok oldum,

Ben yok oldum.

   İstasyondan seni uğurlarken yazdığım bu mısraları daha sonra bir şiir yarışmasına gönderdim. Yokluğun bile şans getirdi bana, yarışmanın kazanan şiiri benimki oldu. Ödülümde Fyodor Dostoyevski'nin Beyaz Geceler romanıydı. Bu kitapta bana seni hatırlattı. Orada altını çizdiğim bir satır var gene sen vardın içinde: "Sevmek, güzel birine âşık olmak değil, o kişide bilmediğin bir zamanın, beklenmedik bir anında kendini bulmaktır." Ne kadar özel bir satır. Hemen kağıt kaleme sarıldım. Önce bunu not ettim. Ve şunları kaleme almaya başladım: O kişide bilinmeyen zamanın beklenmedik anında kendimizi bulursak ne mi olur? İnsanın sol yanındaki derin sızıyı diner...İçindeki derin boşluk dolar...

Boşluğun dolması kavramı çok derin bir olgu bunu ancak Erich Fromm gibi bir yazar kelimelere dökebilir dedim. Hemen raftan onun Sevme Sanatı kitabını kapıp, aradığım satırı buldum, hemencecik kağıdıma eklemeye devam ettim.

"Sevmek bir eylemdir edilgen bir duygu değil. Bir şeyin «içinde olmaktır» bir şeye «kapılmak değil. En genel biçimiyle sevmenin etken yapısı, sevmenin almak değil öncelikle vermek olduğu biçiminde tanımlanabilir." Ve sonuna şunu yazdım, Sevmek içinde olmaktır, o kişiye sevgini vermektir. Bu yazdıklarımı bir zarfın içine sıkıştırdım. Kaptım onu, şemsiyesi aldım bir de. Bizi parlayan güneşten koruyan o şemsiyeyi...Güneşte zarf elimde şemsiyem ile yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Yürüye yürüye bir göl kenarına gelmişim. Zarfa baktım, paramparça ettim zarfı ve sessize göle bıraktım tüm parçaları. Fısıldadım ardından giden parçaların ve giden sevdiğimin: Beraber akıp giden nice zamana…