Dünya Merkezciliğinin Düşüşü ve Galileo Galilei
Galileo Galilei, 16. ve 17. yüzyıllarda yaşamış olan İtalyan bir bilim insanıdır. Astronomi, fizik, matematik ve mühendislik alanlarında yaptığı önemli keşifler ve geliştirdiği bilimsel yöntemlerle modern bilimin temellerini atmış ve bilimsel devrimin öncülerinden biri olmuştur. Bu makalede, Galileo Galilei'nin hayatı, çalışmaları ve bilimsel katkıları ele alınacaktır.
Hayatı
Galileo Galilei, 15 Şubat 1564 tarihinde İtalya'nın Pisa şehrinde doğdu. Babası müzik öğretmeni olan Galilei, ilk eğitimini Floransa'da tamamladı. Daha sonra Pisa Üniversitesi'nde tıp eğitimi almasına rağmen, matematik ve fizikle ilgilenmeye başladı ve bu alanda kendini geliştirmeye karar verdi.
1609’da Galileo, Hollandalı gözlük imalatçılarından esinlenerek ilk teleskobunu yaptı ve gökyüzüne çevirdi. 1610’da “The Stary Messenger (Sidereus Nuncius)” kitabında yaptığı gözlemleri yayınladı. Gözlemlerine göre Ay, düz değildi, dağları ve kraterleri olan bir küreydi. Venüs de, Ay gibi evrelere sahipti ve bu Güneş etrafında döndüğünün kanıtıydı.
Jüpiter dört büyük uyduya sahipti. Bu uydular, onları neredeyse aynı zamanda gözlemleyen Simon Marius tarafından verilen Ganymede, Callisto, Europa ve Io isimleriyle anılacak; daha sonra da “Galileo Uyduları” olarak isimlendirilecekti.
Bütün bu bulgular, kilisenin ve Aristotales’in (Aristo) Dünya merkezli evren doktrini ile çakışıyor ve Kopernik’in Güneş’i merkeze alan modelini destekliyordu. Kopernik modeli ve ondan önce bu modeli destekleyenler hakkındaki yazımıza göz atabilirsiniz.
Galileo burada durmadı, 1612’de “Discourse on Bodies in Water” kitabı ile Aristotales’in “cisimler su üzerinde yassı ve düz oldukları için durur” fikrini çürütüp, bunun bir cismin ağırlığı ve yer değiştiren su arasındaki ilişki sayesinde mümkün olduğunu yazdı. 1613’te ise Güneş lekelerini gözlemleyerek, Aristotales’in “Güneş mükemmeldir” savını da çürüttü.
1616’da kilise Kopernik modelini “kâfir” ilan etti ve Galileo’nun bulgularını yayınlamasını yasakladı. Galileo’nun bu yasağı 1623’te arkadaşı kardinal Maffeo Barberini papa seçilene kadar sürdürdü. Papa Urban VIII ismini alan arkadaşı, Galileo’nun Kopernik modelini desteklemediği sürece çalışmalarını yayınlamasına izin verdi.
Ne yazık ki 1632’de yayınladığı “Dialogue Concerning the Two Chief World Systems (Dialogo sopra i due massimi sistemi del mondo)“ kitabı kilisenin limitlerini çok zorlamıştı. Kitap biri Kopernik modelini savunan, biri Aristotales’i savunan, biri de tarafsız olan üç kişinin diyalogları hakkındaydı ve bilimsel gerçekler nedeniyle haklı olarak Kopernik modelinin savunulduğu bir yayındı.
Kilise, kendisini derhal Roma’ya, engizisyon mahkemelerine çağırdı. Aylar süren duruşmalardan sonra suçlu bulundu ve ev hapsine alındı. Ev hapsinde kitap yazmaya devam etti. Eserleri Hollanda ve Fransa’da kitlelere ulaşırken, Galileo 1638’de oldukça hasta ve kör olmuştu.
8 Ocak 1642’de hayatını kaybetti. Kilisenin Galileo’nun eserleri ve Kopernik teorisi üzerindeki yasağı bir yüzyıl daha sürdü. Ancak, 1758’de yasakları kaldırmak zorunda kaldılar. Kopernik modeline karşı tutumları da 1835‘te tükendi. 20. yüzyılda birçok papa, Galileo’nun görüşünü seve seve kabul edip yüceltmek zorunda kalmıştır. Çünkü modern dünyada bu kadar sevmedikleri görüşlere karşıtlık sürdürüp ayakta durmaları imkansızdır.
Bu büyük bilim insanının evreni anlamamıza yönelik katkıları sadece keşifleri ile değil, kullandığı metotlar ve bulgularını kanıtlamak için matematiği kullanmasıyla da çok önemlidir. Bilimsel devrimde çok büyük bir rol oynamıştır ve hakkıyla “Modern Bilimlerin Babası” ünvanını almıştır.
Galileo kendisinden 800 yıl önce yaşamış Aristotales’in mirası sayılabilecek, bilimsellikten uzak karanlık bir Dünya içinde doğmuştu. Mücadelesini, engizisyon terörü altında ki bir Avrupada, inanılmaz baskılar altında sürdürmüş ve savunduğu bilimsel değerler uğruna en sonunda hayatını kaybetmiştir. Ölümünden ancak 200 yıl sonra kilise tarafından kabul gördü. Neredeyse bin yıl süren, Dünya’yı evrenin merkezi zanneden karanlık görüşten sonra, son 200 yılda silkelenip kendimize gelebildik. Uçmayı keşfettik, Ay’a gittik, Güneş Sistemi’nin dört bir köşesine robotlar gönderdik, uzay istasyonları ve parçacık hızlandırıcılar inşa ettik.
Galileo Galilei ve onun gibi nicelerine ne kadar borçlu olduğumuzun hiç bir ölçütü olamaz. O ve kendi gibi bir çok bilim insanı, bugün sahip olduğumuz bilgi birikimi ve pozitif bilimlerin yüceltilmesi ile bizi bilgisizlikten kurtarmışlardır
Dünya yörüngesinin 650 milyon kilometre uzağındaki Jüpiter ve dört büyük uydusu uygarlığımızın kaderinin değişmesine böyle yardımcı olmuşlardır. Eğer referans ve ilham alabileceğimiz Jüpiter, Venüs ve Ay gibi gök cisimleri olmasaydı bugünkü durumumuz çok farklı olabilirdi. Evrendeki başka uygarlıklarında gökyüzüne baktıklarında ilham alabilecekleri böylesi gezegenlere sahip yıldız sistemlerinde yaşıyor olması dileğiyle.