Deli Mustafa’nın Hatıra Defteri

Evlerinin köyün girişinde olması ve köye her girecek kişinin evlerinin önünden geçiyor olması onun hatıra defterine yeni bir kişinin eklenmesi demekti. Deli Mustafa'nın hatıra defteri herkesin kinden farklıydı. Çünkü o defterine kendi yazmaz, evin önünden geçenlere yazdırırdı. Defterin üzerine de okuma yazmayı yeni öğrenmiş komşularının yedi yaşındaki çocuğuna  kibrit çöplerinden yaptığı harflerle hatıra defteri yazdırmıştı.

Mustafa otuzlu yaşlarda, köyün girişindeki tek göz oda evde yaşıyor. On yaşlarındayken birer hafta arayla anne babasını kaybedince bir başına kalmış, köyde bulunan akrabaları da kendisine pek sahip çıkmayınca yalnız başına büyümüştü. Kimseyle konuşmaz, kimseye zarar vermezdi. Biri yemek verirse yer, yemek olmazsa yemez, o günü karnı aç bir şekilde geçirirdi. Zayıf, hatta oldukça sıskaydı, kuvvetli bir rüzgar esse belki de rüzgar onu alıp götürürdü. Yanakları çukur çukur olmuş, yolda bulduğu sigara izmaritlerini içe içe dişleri sararmış, çürümüştü. Üzerinde her zaman yamalı yeşil bir gömleği vardı. Kışın o gömleğin üstüne yine her tarafı yamalı olan kolları kısa bir ceket giyerdi.

Defterini asla yanından ayırmaz, biri geçtiğinde hemen yanına gider defterin bir sayfasını açar eliyle işaret eder, yaz derdi. Köydeki herkes bu duruma alışmış, Mustafa'yı görür görmez defteri alıp iki satır da olsa bir şeyler yazardı. Bazen sadece Mustafa'ya küfür edip yazılarını  bitirenler olurdu. Bazıları ise uzun uzadıya bir şeyler yazar sonunda yine Mustafa'ya küfürü basıp defteri kapatırlardı. Ne de olsa Mustafa okuma yazma bilmezdi. Kimse de bu defterde yazılanları okumadığına göre ne olsa yazılabilirdi.

Genç oğlanlar, genç kızlar bazen aşklarını, sevdalarını yazar, bir nevi sırrını Mustafa'ya açarlardı. Onlar yazarken Mustafa karşılarına oturur pürdikkat onları izler derin düşüncelere dalardı. Bir defasında genç bir kız deftere bir şeyler yazarken Mustafa o kadar çok dalmıştı ki kız defteri alıp gitse Mustafa belki de hiç farketmeyecekti. İşte ne olduysa o günden sonra oldu. Bu kızı ilk defa görmüştü Mustafa. Kız on yedi on sekiz yaşlarında var yoktu. Gözleri yeşil saçları biraz sarımsı bir renkteydi. Yazı yazarken ellerini o kadar güzel hareket ettiriyordu ki Mustafa'nın dalgınlıkla bakmasına o elleri neden olmuştu.

O günden sonra Mustafa sabah erkenden kapının önüne çıkıp o yeşil gözlü kızı bekliyordu. Bazen günlerce gelmediği olurdu. Sıkılmadan bekler, o sırada yine oradan geçenlere defteri verip bir şeyler yazdırırdı. Onlar yazarken Mustafa'nın gözü etrafta kızı arar bulamayınca yine beklemeye devam ederdi. 

O gün yine sabah erkenden uyanmış kapıya çıkmıştı Mustafa. Gözü yine uzaklara baktı. Gelen giden yoktu. Gölgelik bir yer bulup oturdu. Bir süre sonra iki kişi geçti köylülerden. Onlara yine defteri uzatıp bir şeylet yazdırdı ve yine gölgelik yerde bekmeleye başladı. Çok sonra yeşil gözlü kızın geçtiğini görünce gözleri parladı hemen, elinde defteri ileri geri yürümeye başladı. Sevinçli olduğunu belli etmemeye çalışıyordu ama her halinde belliydi Mustafa'nın durumu. Yeşil gözlü kız yanına vardığında Mustafa'nım yüzü iyice kızarmıştı. Defteri kıza uzatırken neredeyse ellerinin titrediğini kız fark edecekti. Kız yazmaya başlayınca Mustafa yine kızın el hareketlerine daldı gitti. kız yazdıkça yazdı bu sefer. Belki de bu kadar uzun bir yazı yazan hiç olmamıştı bu güne kadar o deftere. Yazarsa yazsındı, Mustafa bu duruma zaten dünden razıydı. Ne kadar çok yazarsa Mustafa da o kadar çok izleyebilrdi yeşil gözlü kızın ellerini. Yalnız Mustafa sadece kızım ellerine dikkatle bakıyordu. Belki de uzaktan gördüğünün dışında kızın yüzüne hiç bakmamıştı. Ama ellerine o denli dikkatle bakıyordu ki belki de kızın ellerinin tüm şeklini ezberlemişti. 

Kız o gün yazıyı bitirip defteri Mustafa'ya verip giderken Mustafa'nın gülümsemesini, sevincini komşusu Nuriye nine farketmiş, kız gittikten sonra hemen Mustafa'nın yanına gelmişti.

"Mustafa oğlum sen sevdalandım mı yoksa bu kıza, Mustafa, Mustafa sana diyorum." 

Mustafa yüzünü öne eğmiş tek kelime etmiyor, elindeki değnekle toprağı eşeliyordu. Nuriye nine yine seslendi.

"Mustafa oğlum sana diyorum, bilirim konuşmazsın ama de hele sevdalandım mı? Kafanı salla bari eğer sevdalandıysan."

Mustafa birden gülümsedi, kafasını birkaç kez aşağı yukarı salladı. Yine gülümsedi, yine kafasını aşağı yukarı salladı. Defteri koynuna bastırdı, Nuriye nineye baktı. Yine kafasını salladı. Nuriye nine hüzünle:

"Vah yavrum, etme kurban olduğum sana göre değil o kız. Hem davul bile dengi dengine hiç olur mu o kız sana, sen vazgeç bu sevdadan. Hadi git evine akşam sana bir kap yemek getiririm.

Yine uzun bir süre gelmemişti kız. Belki bir aydan fazla oldu gelmeyeli. Mustafa yine her sabah kapının önüne çıkıp her zamanki gölgelik yerde bekliyordu. Ama artık gelen geçen herkese defeteri vermiyor, canı istediğinde veriyor istemediğinde kimseye vermiyordu. Mustafa her sabah bir umutla bekliyor, kız gelmeyince akşam hüzünlü bir şekilde tek göz evine geçiyordu.

Bahar aylarının başlangıcı bir günde yine gölgelikte beklerken kızın geldiğini gördü. Ne yapacağını şaşırdı Mustafa. Sağa sola koşar gibi oldu, tekrar durdu. Kız yaklaşıyordu. Elinde bir demet çiçek vardı kızın. Gelir gelmez Mustafa'nın vermesini beklemeden defteri aldı. Bu defa çok kısa bir şeyler yazdı ve defteri Mustafa'ya bırakıp gitti. Mustafa kızın yazdığı yere baktı ve tek göz oda evine döndü.

Ertesi sabah olduğunda Mustafa kapıya çıkmamıştı. Saatler oldu hala görünmüyordu. Komşusu Nuriye nine göremeyince merak etti Mustafa'yı. Kendi evinden seslendi duyan olmadı. Belki uyumuştur diye düşünüp kendi işlerini yapmaya devam etti. Akşama doğru yine Mustafa'yı görmeyince iyiden iyiye merak edip bu defa Mustafa'nın evine bakmaya gitti. Kapıyı çaldı açan olmadı.Kapıyı zorlayınca açıldı. Kapı açılır açılmaz bir çığlık attı. 

"Komşular yetişin Mustafa kendini asmış."

Bir anda bütün komşular geldi. Mustafa'yı asılıdğı yerden indirdiler. Ölmüştü Mustafa. Sedirin üstünde hatıra defteri vardı. Köylülerden biri defteri aldı bakmak için.  Son sayfasında şu yazıyordu: Bütün yazdıklarınızı okudum, kız evlendi, ben deli değilim.

Emrah Korkmaz