ÇEMBER Nilüfer ÇEKEN ÖZBAYÇEMBER

ÇEMBER

Serpil temizliğe gittiği hanımının üç gün önce verdiği ekmeği yumuşasın diye çaydanlığın buharına tuttu. Bacaklarına dolanan Ali, “Anne,” dedi, “oyuncak istiyorum.”

“Oğlum ne oyuncağı? Babanın yanında sakın oyuncak falan deme.”

“İstiyorum ama.”

“Çık dışarıda oyna.”

“Bana ne bana ne işte.”

“Bak baban bu sefer de döverse elinden almam ha. Laf dinlesene.”

Hamza gözleri dolan kardeşine seslendi. “Ali gel abicim boya sandığını temizleyelim seninle.”

“Temizlemeyeceğim.”

“İşimizi bitirince birlikte gezmeye çıkarız.”

İki kardeş kapının girişindeki sandığı alıp çıktı. Hamza bezi çeşmede ıslatıp sıktı. Boya sandığını silmeye başladı. Basamakta mahzun oturan Ali’ye baktı. 

“Öyle durma ama.”

“Arkadaşlarım oyuncaklarını bana vermiyorlar.”

“Alınca sen de vermezsin onlara.”

“Alınca mı?” Ali oturduğu yerden heyecanla kalktı. Gözleri umutla kocaman açıldı.

Onaylamak için başını salladı Hamza. “Artık okuldan dönünce de çıkarız boyaya.”

“O zaman ben de fırçaları yıkayım,” deyip basamaktan bir hamlede indi küçük çocuk.

Onları yıkarken boyalar parmaklarına iyice bulaştı.

Serpil seslendi. “Hadi yemeğe.”

Ali sularını silkelediği fırçaları abisine uzattı. “Çok acıkmıştım.”

“İçeri gir, sandığı kurulayıp hemen geliyorum.”

Kavrulurken dibi tutmuş soğana küf kokan ekmeği banarak yediler. Ali ellerini sofra bezine sildi.

“Öyle olmaz. Ellerini bir güzel yıka bakayım.”

“Aman anne yıkasam ne olacak? Çıkmıyor ki boyalar. ‘Kara’ diye çağırıyor okuldaki arkadaşlar.”

“Halt etmiş onlar.”

Ali sofrada daha da konuşmadı. Kalktığında, “Gidecek miyiz abi?” diye sordu.

“Hadi giyin aslanım.”

Ali kullanılmaktan yenleri ve dirsekleri aşınmış hırkasını kapının arkasından aldı.

“Hazırım.”

Evden çıkmadan anneleri, “Babanız gelmeden dönün ha. O cehennemle beni uğraştırmayın. İsterseniz o zıbarınca gizlice çıkarsınız,” dedi.

Hamza elini kardeşine uzattı. Durağa kadar yürüdüler. Ali hiç konuşmadı. Hamza bir iki laf attı ortaya. Sonra vazgeçip o da sustu. Bekledikleri otobüs bir türlü gelmeyince vakit kaybetmemek için yürümeye karar verdi.

“Ali, gel şöyle mahallede dolaşalım.”

“Burada nereye gideceğiz ki?”

“Alışveriş merkezine.”

“Hani şu aşağıdaki yere mi?

“Hııh. İşte orası.”

“Ne yapacağız ki orada? Paramız bir şeyimiz yok.”

“Gezip vitrinlere bakarız. Parayla değil ya.”

Abisinin peşine takılan Ali adımlarını hızlandırdı. Meraklanmıştı. Birkaç ay önce yakınlarında açılan bu yere hiç gitmemişti. Birkaç defa önünden geçmiş ellerinde poşetlerle çıkan insanlara özenerek bakmıştı.

Hamza’nın arkasından alışveriş merkezinin basamaklarını koşar adım çıktı. Büyük döner kapıya gelince duraksadı. Abisi fark edince elinden tuttu.

“Korkma oğlum ya. Döner kapı işte.”

“İyi de ya bizi dönerken doğrarsa.”

Kardeşine kahkahalarla gülen Hamza, “Bizi niye doğrasın Ali? Bıçak değil ya bu. Kapı diyorum sana, kapı.”

Abisinin kolunu çekiştirdi bu defa da. “Ama ya sıkışırsak?”

“Bir şey olmayacak. Beni takip et.”

İçeri girdiklerinde binanın tavanından sarkan büyük avizeler dikkatini çekti.

“Abi bunlar düşmüyor mu?”

“Yok, sağlam yapmışlardır.”

Katlar arası dolaşmaya başladılar. İnsanların yadırgayan bakışlarına o kadar alışıktılar ki hiç rahatsız olmadılar. Rengârenk kazakların, pantolonların, elbiselerin önünden geçip gittiler. Oyuncakçı dükkânına kadar hiçbir yerde durmadılar. Vitrinde çeşit çeşit oyuncağı gören Ali mıhlandı camın önüne.

“Ali, hadi.”

“Abi kamyonu gördün mü? Oha, kepçenin büyüklüğüne bak. Ya şu traktör?”

Dükkân sahibi onları fark edince gözlerini üzerlerinden ayırmadı.

“Geç kalacağız. Babam gelmeden dönmeliyiz.”

“Ama çok güzel değiller mi ya?”

Hamza onu tutamadan Ali içeri daldı. Bakmak için kamyonu eline alınca adam üzerine yürüdü.

“Bırak onu. Hırlı mısınız hırsız mısınız belli değil.”

Hamza arkasına aldı Ali’yi. “Yemedi ya oyuncağı. Bakacaktı işte.”

“Kes sesini hadsiz. Bir de kafa tutuyor. Oyuncağa bir şey olsa nasıl ödeyeceksiniz?”

“Olmadı işte.”

“Ananız babanız yok mu sizin? Bendeki de soru. Olsa böyle mi olurdunuz? Doğurup doğurup sokağa salıyorlar. Şu üst başa bakın hele.” Adam onlara yaklaşınca Hamza hayalarına bir tekme attı. İki kardeş kaçmaya başladılar.

“Güvenlik… Yakalayın şunları… Hırsız var…”

Katta, bir koşuşturma başladı. Dükkan sahibi, onları ağzından tükürükler saçarak kovaladı.  Ali takılıp düşünce güvenlikler ensesinden tutup kaldırdılar. Hamza kardeşini tutan güvenliğe bir omuz attı. Boşluktan yararlanıp onları izlemeye gelenlerin oluşturduğu çemberi yarıp kapıya doğru koşmaya başladılar.

 Nilüfer ÇEKEN ÖZBAY