Bir Doğu Masalı

Giden ilkbahara, gelecek kışa Beraber göçelim tut ellerimden.

Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Artık bahar kendini iyiden iyiye göstermeye başlamıştı. Kış mevsiminin çırılçıplak bıraktığı ağaçlar, baharın gelişiyle o seneki elbiselerini giyinmeye başlamışlardı. Bu bahar başka bir bahardı. Renkler, kokular bambaşkaydı. Güller rengarenk açmış, etraf bir renk cümbüşüne bürünmüştü. Sanki bu bahar kuşlar daha güzel ötüyor, insanlar daha çok gülümsüyordu. Kenan’a yazdığım beşinci mektubu postaya verdiğimde, yüreğimdeki coşku göğüs kafesimi yarıp bir kuş gibi kanatlanıp gökyüzüne uçmak için sabırsızlanıyordu. Eve gelip, Kenan’ın dördüncü mektubunu tekrar açtım, içinde bana gülümseyerek bakan resmi duruyordu. Resmi avucuma koyup, açılan boşluktan içeri girdim. Uçsuz bucaksız bir hayal denizinde yüzüyordum. Tahmin ettiğimden çok daha yakışıklı bir gençti Kenan. Hatta rüyalarımda gördüğümden bile çok daha yakışıklı! Resmi bırakıp, mektubunu alıp yazdıklarını okudum: ‘Aysel, bana hayatımın en güzel olayını sorsalar karar veremem. Acaba en çok senden gelen mektupları okurken mi, yoksa sana mektup yazarken mi mutlu oluyorum, buna karar veremiyorum...’ Gülümsüyordum. Allahım! Acaba aşk bu muydu? Ya da bunun adı aşk mıydı? Bilmiyordum. Gerçekten bilmiyordum. Kenan’ın resmini kalbimin hemen üzerine, sütyenimin içine yerleştirip her yalnız anımda onunla konuşuyordum. Mektupların yeri daha gizliydi; odamdaki manzara tablosunun arkasına, görünmeyecek şekilde yerleştirmiştim. Kimsenin olmadığı zamanlarda çıkarıp tekrar tekrar okuyor sonra yine oraya saklıyordum. Aslında ezberlemiştim tüm yazdıklarını, ama onun yazdıklarını okuyarak sanki daha çabuk kanatlanıyordum hayal ülkelerine. Benim için okulun folklor ekibinde görev almak ayrı bir zevkti. Ancak ağabeyim, bu masum çalışmalara bile izin vermeyecek kadar katıydı.   Emine Güllüoğlu "Bize Sevmek Yasak" adlı eserinden.