Ahmet Telli’nin Şiirleri ve Hayatı

Gazi Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirince Türkçe ve Edebiyat öğretmeni olur. Çeşitli liselerde ve Gazi Eğitim Enstitüsü’nde görev yapar. Cigerhun’un Şiiri adlı yazısından dolayı yargılanır ve 1.5 yıl hüküm giyer. 1993’te mahkeme kararıyla öğretmenliğe geri dönene kadar kitapçılık, yayıncılık, yayınevi yöneticiliği ve editörlük yapar. Şiirleri 1961 yılından itibaren yayımlanmaya başlar. İlk şiiri yerel bir gazetede, 1961 yılında Unutmak Güzel Şey adıyla yayınlanır. İlk şiir kitabı Yangın Yılları 1979’da yayımlanır. Sevda, acı ve hasretin yanı sıra, ideolojik ve politik bir temayla oluşturulmuş şiirlerin yazılma tarihini göz önüne alırsak, şiirler o dönemde ülkede yaşanılanlarla paralellik gösterir. İki bölümde toplanan şiirlerden özellikle Köy Öğretmeninin Günlüğü başlığı altında yer alanlar, şairin hem öğrenciliği hem de öğretmenliği dönemine tanıklık eden gerçekçi şiirlerdir. Müzik eğitimcisi ve müzik yazarı Ahmet Say, 15. Altın Portakal Şiir Sempozyumu’na sunulan bildirilerin kitaplaştırıldığı Nida Odağı’nda, Ahmet Telli’nin bu dönemde biçemde divan şiirinden yararlandığını, biçimde ise halk şiirinden beslendiğini yazar. Düşerken Üstümüze Akbabaların Gölgesi Onlar ki o günden bugüne bilincin ve özgürlüğün baş düşmanı kesilmişlerdir Ne yaratmışsa insan ne duymuş ne düşünmüşse insana karşı kullanmayı öğrenmişlerdir İhanet bile değildir artık bu düpedüz görevleridir insana karşı olmak Ve onlar yalnız sevdalardan korkarlar
  Ahmet Telli, toplumcu şiir ile ilgili düşüncelerini şöyle dile getirir: “Toplumcu şiirler yazıp fildişi kulede yaşarsanız, önce şiiriniz sorgular sizi. Bu bakımdan toplumcu şairin aydın olmak gibi bir yükümlülüğü de var. Ama toplumcu olmak, bir şiirin şiir olmasını da sağlamaz. Bunun kötü örneklerini çok gördük ve bu yüzden özellikle 1980 faşizminden sonraki yıllarda toplumculuk bir öcü gibi göründü kimilerine. Şiirin kendisi estetik bir disiplindir.” Hüznün İsyan Olur adlı ikinci kitabı 1979’da yayımlanır. Eleştirmenler, bu kitabıyla Nazım Hikmet ve Hilmi Yavuz şiirinin etkilerini taşıdığını, genel olarak başkaldıran ve romantik tarzıyla da Attila İlhan’a yakın durduğunu söylerler. 1980 yılında bu kitabına Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü (Metin Altıok ile birlikte) verilir. Hayatın Uçurumlarıdır Yalnızlıklar ne ki ömürsüzdür gül sevinci parçalanmış bir gökyüzüdür yaşamak donup kalır dudaklarında bir hüzün ve çiy tanelerine döner türküler türküler hüzne dönmüşse eğer geriye ne kalmıştır zaten paramparçadır yaşamak paramparçadır dünya paramparçadır sevdalar II Paramparça da olsa sevdalar yine de kalmış olabilir küçücük bir mavilik gökyüzüne bir sevda kırıntısı avuç içi kadar bir umut
Dövüşen Anlatsın 1980’de yayımlanır. Şiirime Dair En çok sevda sözcüğünü kullandım şiirlerimde sonra acı, hasret, bekleyişler ve sabır hangi sözcük yakın durmuşsa bunlara hangi sözcük bir ilmik atmışsa ötekine alıp kullandım yüz kere bin kere kimi kez hep aynı şiiri yazdığımı sandım Bütün sözcüklerin anasıydı sevda hüznü kundaklayıp yatırıyordu yüreğimizin beşiğine sonra bize düşüyordu büyütüp civanlaştırmak kimi ellerde bezgin bir ihtiyara dönse de kimi ellerde vuruşkan bir şahan oluyordu ve ben sevdayı öylece aldım şiirime Ahmet Say, 1981 yılında YAZKO şiir ödülünü alan Saklı Kalan’ın Ahmet Telli şiirinde bir dönüm noktası olduğunu, daha önce yayımlanan Dövüşen Anlatsın’daki gibi kolaycı, slogancı bir tarz yerine, bu kez incelikli bir söyleyişin ağır bastığını söyler. Saklı Kalan anımsanan ne varsa şimdi biraz acıya dönüktür yüzü ve solgun bir gülümseyiş gibi sararken sessizliği taşır bekleyişin gizinde aşkın saklı yalnızlığını günlüğünü eksik tutan güz usulca çekilmiş de kıyıya bütün gürültülerden uzakta eğiriyor suların köpüğünü uğuldayan yalnızlığını Acıyla Dolarken Günlerin Sarnıcı Ve fakat acının acı olduğunu son kerteye vardığını kederin düşünmeye vakit yok vakit bırakılmamıştır sevgilere Acının çentiklerine dönüyorsa günler hesabı tutulsun diyedir biraz da ve aşk, kavga kadar kaçınılmaz yaşamak kadar anlamlıdır şimdi Ve işte kül rengi bir günde bütün yabanıl sesleri doğanın bizimle birlikte çıkmaktadır çıkılması gereken yola   Telli’nin Saklı Kalan ile başlayan incelikli söyleyişi, 1982 tarihli Su Çürüdü ile gelişir. Ahmet Telli ilk şiirlerinden itibaren şiirin iç seslerini iyi bilir ve kendi deyişini böyle oluşturur. Su Çürüdü’de yazar, 12 Eylül sonrası cezaevinde tecrit günlerinde yaşadıklarını anlatır. Su Çürüdü Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. Yalnızca anahtar deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. Yalnızlık hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta. Soluk Soluğa Büyük aşklar yolculuklarla başlar Ve serüvenciler düşer bu yollara ancak Onlar ki dünyanın son umudu Soyları tükenen birer çılgındırlar Ne bir adresleri vardı onların yeryüzünde Ne de aşktan başka bir sığınakları Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında Ölümle alay ederler sanki Derler ki, Son büyük serüvenci yaralıdır hâlâ Doğan Hızlan, 24 Mart 2012 tarihli Bir Şairi Çoğulcu Anlamak adlı köşe yazısında şunları yazar: Cesaret: Söylemeyi, yazmayı göze aldığı kadar yaşamayı da göze almanın şiiridir Telli’nin şiiri, cesaretin şiiridir. Devrimci cesaretten söz ediyorum elbette. Çelebi: Şiirlerinde de sezersiniz Telli’nin çelebiliğini. Ben ikisini de aynı anlamda kullanırım, belki de zaten ikisinin de anlamı aynıdır ama, Telli hem çelebi hem kalender bir insandır, şiiri de öyledir. Devrim: Asuman Susam’ın Sözlükçe’sinde yer alsaydı da yazacaktım devrim maddesini buraya, Çünkü aşkı yazan bir şair devrime de hazırlık yapmış sayılır bir bakıma. İç: İç’i olan bir şiirdir Telli’nin şiiri. (…) “Hâlâ koynumda resmin” diyen bir sesleniş, bir dize örneğin o şiirin içindeki sıcaklığın hiç yitmediğinin delilidir. Mağlup: Ama mahzun değil! Yenilgiyi biliyor, yenilgiyi bildiriyor. Bunu bildirirken fakat o sayfaları usulca kapatıp tarih sahnesinden, savaş meydanından çekilmiyor. Vicdan: Ahmet Telli için bu küçük öznel sözlük çalışmasını değil başka bir yazı hazırlamış olsaydım, onun başlığı mutlaka ‘Ahmet Telli: Vicdanın şiiri, vicdanın şairi’ olurdu. Yazdım ve yine öyle demiş oldum.”
  Yavuz Bozkurt 1984 tarihli Belki Yine Gelirim, okurda iz bırakan, unutulmaz Ahmet Telli şiirlerinin olduğu bir kitaptır. Gidersen Yıkılır Bu Kent Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken Gidersen kim sular fesleğenleri Kuşlar nereye sığınır akşam olunca Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu Sustuğun yerde bir şeyler kırılıyor Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor Birde seni ekliyorum susuşlarıma Gülüşün Eklenir Kimliğime Gün biter gülüşün kalır bende anılar gibi sürüklenir bulutlar Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır yarım kalan bir şiir belki de Aykırı anlamlar arayıp durma güz biter sular köpürür de kapanmaz gülüşünün açtığı yara uçurum olur cellat olur her gece Her gece yeniden bir talan başlar acı ses olur, ses deli bir yağmur eski bir eylüle gireriz böylece Sığındığım her yer adınla anılır ben girerim, sokağı devriyeler basar bir de gülüşün eklenir kimliğime Anısı Biz Olalım Bu Sokakların Anısı biz olalım bu sokakların öpüşmediğimiz tek saçak altı hiçbir otobüs durağı kalmasın Biz yürüyelim kent güzelleşsin gürültüsüz sözcükler bulalım yeni sevinçlere benzeyen Biz gelince bir yağmur başlar yüzün çizilir buğulanan camlara bir uzun karartma biter akasyalar köpürür birdenbire ve her avluda adınla anılan çiçekler sulanır akşamüstleri Bir arkadaş evine uğrarız yolüstü bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi başını sessizce omzuma koyarsın gülüreyhan olur soluğun Biz kalırız kuşlar dönüp gelir her balkonda bir menekşe sesi Belki yeniden güzelleştiririz adları değiştirilen parkları perdeleri hiç açılmayan evlerde ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur tanıdık sevinçlerle dolar yeniden kendi sesini kemiren alanlar Anısı biz olalım bu sokakların ve hiç durmadan yağmur yağsın Biz gürültüsüz sözcükler bulalım sarmaşıklar fısıldaşsın yine Gidersek birlikte gideriz yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen   Metin Yurdanur 1994’te Çocuksun Sen ve şairin dilindeki değişimleri göreceğimiz seçme şiirlerinden oluşan Kalbim Unut Bu Şiiri adlı kitapları yayımlanır. Özletiyor Seni Bu Yağmurlar Burada yağmur yağıyor Aralıksız yağıyor günlerdir Ama sen yine de şemsiyeni Almadan gel ilk otobüsle Buğulanan camlara usulca Yüzünü çiziyorum ki yüzün Bir yağmur damlası olup Düşüyor yapraklarına gülün Güller de bozamıyor bu uzun Karanlık sessizliğini kentin Anılarını yitiriyor sokaklar Bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları Tarih de kekemeleşiyor bazan Ki o zaman aşktır tek bilici Aşksa yürümek gibi bir şey Duyabilmek kuşların gelişini Anısı bizsek eğer bu kentin Unuttuğu türküler bizsek Acıyı rehin bırakıp bir güle Anımsatmalıyız bunları bir bir Sonra yürümeliyiz seninle Sokaklara caddelere çıkmalıyız Belki bir aşktır bu kentin Belleğini geri getirecek olan Burada yağmur yağıyor ama sen Şemsiyeni almadan gel yine de Özletiyor bu çılgın sağanak seni Sırılsıklam özletiyor biliyor musun Çocuksun Sen Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak (Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç) Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan 2010 yılında Nidâ isimli şiir kitabı yayımlanır.   Özer Özsarı Nidâ (Ahmet Telli’nin, 12 Eylül’de idam edilen Necdet Adalı ve Erdal Eren için yazdığı şiir) Hayatın bir hikayesi varsa bizimki biraz da bu idi işte Ölüm en gencimizden yakaladı, on yedisindeydi Şimdi uzun uzun susuyor belleğini yitiren kim varsa Çağ nedir, unutuş ne; zaman bir iğne deliğinden geçip Darası oluyor birikmiş anıların ve ölümlerin Kekeme bir tarih yazıcısının bize ayırdığı sayfada Kanlı bir nidâ işaretiyiz, tarihin imlâsını bozan ! Yaralı bir nidâyız yaşadığımız bu dünyada Yoktur Unutuş: tenhaya açılan büyük Kapı; uçsuz bir çölün ortayeri Kendini mecnun sanır burada Ceylanını kaybeden her düşkün Mesnevi sayfalarından Firar ederek Yüktür her hatırlayış, hâfıza Büyük anafor, sonsuz kâbus Çeker dibe kanatarak zamanı Orada kalbin vücuda ihtiyacı Yoktur: Tanrı da kayıptır çoktan  
Ben Hiçbir Şey Söylemedim, Sulara Mı Yazıldı, Buradayım Sözümde, Neylersin ve Söylesen, deneme-düzyazı kategorisindeki eserleridir. Ayrıca şairin resim, fotoğraf, heykel üzerine yazdıklarının bir araya toplandığı Görsen isimli bir kitabı daha bulunuyor.   “Bir yolculuğa çıkma hazırlığı yaptığım sırada annem, bu yolculuktan vazgeçmem için aklımı çelmeye çalışarak, olasılı bütün olumsuzlukları sıralar, bin dereden su getirirdi. Ona göre yolculuklar, bir bilinmeze yelken açmak, geride kalanları merakta bırakmak, özlemin yakıcı soluğunu bir kez daha duyurmak demekti. Onu anlıyordum: Hangi yaşta olursam olayım bir çocuktum ve korunmam gerekiyordu. Ama o, burnumun direğini sızlatan heyecanı, uzakların gizliden el sallayışlarını, trenlerin kompartımanlarında kurulacak düşleri, bir ilk gençlik duygusunun geçiciliği olarak düşündüğü için, keşfetmenin, bir şehirde kaybolma duygusunun tehlikelerini hatırlatıyordu aralıksız. Ben, yolculuk için hazırladığım valizi kapatırken annemin gözlerine bakar ve onun kısa bir suskunluk anında sadece “Anneee!” derdim, o kadar. Bütün yakınmaları o an biter, sesimin tınısı, onu yeniden uysal ve boyun eğen bir kadın kılardı. Bu tek sözcük, sevgi kozasındaki kelebeğin uçma kararlılığı, “Hayır!” demenin kendisiydi belki. Annem bu tınıyı, ruhumun acıyan yanlarıyla kavrar ve döktüğü bunca dilin boşuna olduğunun ayrıdına vararak, sessiz bir kabullenişle şöyle derdi her defasında “Peki peki ben hiçbir şey söylemedim…” (Ben Hiçbir Şey Söylemedim)  
Kalmasın ve Kül ve Kil isimli iki şiir albümü bulunan Telli’nin bestelenen şiirlerinden bir kısmını Yeni Türkü, Grup Yorum ve Selda Bağcan seslendirmiştir.   Kaynak Ahmet Telli ile Tartışmalı Bir Söyleşi, Ahmet Telli’nin Şiirlerinde Beklemek Ne Demektir, Ahmet Telli’nin Hayatı, Ahmet Telli / Şiirler, Ahmet Telli 71 Yaşında